reckless serenade

296 15 5
                                    


Louis odaklanamıyordu.

Sabah alarmının çalmaması ya da tam ayakkabılarını giyiyorken Zayn'in odasından çırılçıplak çıkan sarışın oğlana ağzı iki karış açık bakakalmasından değildi. Her gün uğradığı kahve dükkânının sevgili indirimi yapmaya başlaması, üstelik çalışan kızın yerine acemi bir oğlanın gelip neden çay aldığını sorgulamasından dolayı da değildi. Hatta bütün Londra sokaklarının aşk sözcükleri ve kırmızı renklerle donatılmış olması, kol kola gezen sevgililerin gözüne batmasını bile umursayamıyordu.

Sadece kahrolası 14 Şubat yarındı ve bütün ofis sevgililer gününü kutlamak maksadıyla parti düzenlerken o evde oturup dizi izleyeceğini nazikçe söylemeyi tercih etmişti.

Yalandı, yorganına sarılıp ağlayarak Moulin Rouge izleyecekti.

Bu kadar acınası bir yaşam tarzına sahip olmak yasal olmamalıydı; ayrıca Louis Tomlinson gibi birisi de aptal kapitalist sistemi kanıtlayan kutlamalar için zırlamamalıydı. Fakat kendisine hâkim olmak gibi bir özellik onun için var olmadığından önüne gelen her şeye kaşları çatık ve dudakları büzük bakıyordu.

Yine de bunların hiçbiri canını sıkacak kadar değerli sayılmazdı, Louis'nin başka dertleri de vardı canım. Mesela fazla-seksi-fazla-erotik-fazla-her-şeyli patronu önünde dikilmiş ona öylece gülümserken Louis'nin iyi olması beklenemezdi hayır, işine elbette odaklanamayacaktı.

Yavaşça yutkundu ve ofiste kimsenin bulunmadığına daha yeni kanaat getirdi. Toplantıları yeni bitmişti, herkes bir şekilde yorulmuştu ve öğle yemeği için anında toz olmuşlardı. Tabii- Louis'yi tüm ofis dışında tutuyorduk çünkü kendisi bir stajyerden öte aynı zamanda Bay Her Şeyli Harry Styles'ın da asistanıydı. Abartmaya gerek yoktu, adam kâğıt düzenletmekten ve ajandasını sesli okutmaktan fazla bir şey yaptırmıyordu, yoksa konulu pornolarda gördüğü gibi bir asistan patron ilişkisi yok-

"Bay Styles," dikkati çoktan dağılmıştı, önündeki kağıda birkaç şey karaladı ve başını kaldırmadan nefesini verdi. "Ziyaretinizi neye borçluyum?" diye mırıldandı fazla heyecanı olduğunu belli etmeden. Tanrım, böyle düşünceler hep adamın karşısındayken gelmek zorunda mıydı?

"Kahve almak için çıkmıştım," dedi gülümseyerek elindeki kutuyu gösterirken. Gömleğinin ilk üç düğmesi açıktı ve Louis göğsündeki koyu desenleri görmeye milimetrelik uzaklıkta olduğunu hissedebiliyordu. "Herkes yemeğe çıkmış, sen neden buradasın Louis?"

Louis şaşkınca gevelemekten başka bir şey yapamadı. "Eee?" Çünkü merhaba Harry her gün masasının başında dikilip ona günlük hayattan cümleler kurmuyordu! Anlamıyordu, cidden anlamıyordu; Harry Styles neden ona böyle sorular soruyordu?

Yanlış anlamayın, adam Louis'nin başına ve göz zevkine gelebilecek en güzel şey falan olabilirdi, aynı binada bulunmaları bile bir lütuftu fakat sadece dört ay boyunca, sadece bir günaydınla gününüzü geçirerek çalıştığınız patronunuz son bir haftadır size ekstra ilgi gösterince apışıp kalmaktan başka bir şey yapamıyordunuz.

Louis başını kaldırmadan "Doldurmam gereken raporlarım var," diye homurdandı ve ardından dişlerinin gıcırdattı. Ortamdaki gerginliği sadece o hissediyor olamazdı, karşısında hala dikilen geniş omuzlar başının üstünde gölge oluşturuyor, masasına umursamazca değen takım elbisesinin kumaşı buruşuyor ve dağınık topuzuyla sabahtan beri öylece geziniyordu. Tanrı Aşkına, ofiste kimse boşuna dedikodu yapmıyordu, adamın her bir noktası bu kadar güzel ve ateşliyken Louis'nin patronuna karşı umutsuz bir zaaf ve arzu beslememesi imkansız olurdu. "...Bay Styles."

"Boş ekrana bakıyorsun Louis."

Gözlerini kırpıştırırken Harry'ye bakmak için başını iyice kaldırdı.

Of, gamzelerini ortaya çıkararak gülmemeliydi işte, Louis'nin hassas noktasıydı bu, olmazdı işte. Ne söyleyebilirdi ki? Uzun bir maraton koşmuş gibi nefes nefese kaldığından emindi, fakat karşısındaki yeşil gözlerin sıcaklığından başka hiçbir şey hissedemiyordu.

Kaç dakika geçmişti bilinmezdi ama sağ elinin üstünde hissettiği sıcaklıkla irkildi ve o yöne bakakaldı. Harry Styles yüzüklü parmaklarını Louis'nin sağ bileğinde utanmazca gezdiriyordu. Suratındaki ifade ne yaptığının gayet farkında olduğunu gösteriyor, Louis'ye kocaman gamzeleriyle gülümsüyordu.

"Bay...Styles?" dedi Louis afallamış bir şekilde, çünkü öyleydi. Sağ elinin uyuştuğundan emindi, hızla atan kalbi bu duruma yardımcı da olmuyordu.

"Louis," patronu sonunda uyuşturucu dokunuşunu çekmiş, Louis'nin masasına sanki daha fazla yaklaşması imkansızmış gibi biraz daha yakınlaşmıştı. Louis yutkundu, alınları birbirine değmek üzereydi. Harry'nin geniş omuzlarının gölgesi Louis'nin her bir noktasına düşüyordu. "Benimle kahve içmeye gelmek ister misin?"

Sessizlik, çünkü Louis doğru şeyi duyduğundan emin olamamıştı. "Iııhm, ben- şimdi?" dedi şaşkınlıkla, Harry hariç her yere bakmayı istiyordu fakat bu birazcık imkansızdı.

Harry kıkırdadı, evet kıkırdadı, ardından devam etti. Saatini abartılı bir şekilde gösterdikten sonra, "Haklısın, şimdi gidersek birlikte pek vakit geçiremeyeceğiz doğrusu." 

Louis gözlerini panikle kırpıştırdı, Harry Styles'ın suratına çaresizce bakıyor, neler olduğunu anlamaya çalışıyordu. 

"O zaman yarın," dedi patronu mükemmel ön dişlerini göstererek. "Yarın benimle yemeğe çıkmak ister misin?"

yayınlanmayacak drabblelarWhere stories live. Discover now