Okula gittiğimizde kızlardan ayrılıp kendi bölümümdeki koridora geçtim. Zaten onlarla belli etkinlikler için öğleden sonra buluşacaktık ancak sınıfa geçemeden karşıma Ezgi hoca çıktı. Ne çok düşmanım var benim ya! Şüphesiz baş düşman şeytan. Da hepsi böyle pis pis sırıtmak zorunda mı?

"Bir şey mi diyecektiniz hocam?"

Ezgi hoca yüksek hatta koridoru inleten bir kahkaha attı.

"Demek Güney sonunda gerçek yüzünü gördü ha?"

"Yok. Daha görmedi hocam. Ben göstereceğim göstermesine de bu sizi neden bu kadar ilgilendiriyor?"

"Bana öğrenci-öğretmen ayakları yapma kızım! Senin şu gösteriş için taktığın bez parçası bana sökmez. Maskeni düşüreceğim senin."

Ezgi hoca ateistti ve tam bir başörtü düşmanıydı ama ona sökmüyorsa bana hiç sökmezdi.

"Bence fikirlerinizi kendinize saklayın hocam. Size hayırlı dersler."

Tekrar yürümek için hareket ettiğimde önüme geçti.

"Ben Güney'e aşığım!"

"Onu bilmeyen yok hocam. Siz ne istediğinizi söyleyin."

"Ondan uzak dur!"

"Bu benim için bir şereftir hocam ama gelin görün ki Güney bunu bir türlü anlamıyor."

"O zaman sen uğraşacaksın. Onu bana sen getireceksin!"

"Bence siz kafayı yemişsiniz hocam. Bir psikoloğa görünseniz iyi olur."

Yürümek için tekrar hareket ettiğimde bu sefer kolumdan tuttu.

"Ben ciddiyim!"

"Hayırlı dersler hocam!"

Kolumu sıkarak "Ciddiyim Mucize. Aksi takdirde seni pişman ederim!"diye tısladı.

Kolumu elinden çekip daha sert bir şekilde "Hayırlı dersler hocam!"dedim ve oradan kantine yürümeye başladım. Sırf o manyak kadınla sınıfta karşılaşmamak için! Cidden manyak bu kadın ya! La havle vela kuvvete!

Bir çay alıp uzak masalardan birine geçtim. Çay sinirimi ve hararetimi alırdı. Sinirden ellerim titriyordu gerçekten. Sabah Güney, şimdi de bu kadın! Sıkılmıştım artık!

Kantinde tek tük kişiler hakimdi. Ne de olsa tatil zamanıydı. Ben de kulaklığımı takıp bir ilahi açtım ve huzurla dinlemeye başladım. Bir yandan da çayımı yudumlarken gözüm kapıya takıldı. Buğra Çakır ve birkaç erkek kantine giriyordu. O an beni nasıl bir panik sardı bilmiyorum ama kendimi masanın altında saklanmış buldum. Bu adamdan tuhaf bir şekilde tırsıyordum. Hem bu neden sürekli buralarda gezinip duruyordu? Acaba amacı bize zarar vermek falan mıydı? Allah'tan gözden uzak bir yerdeydim. Hem bu çocuğun yüzü ne çabuk düzeldi böyle? Oysa o gün yamuk yumuk olmuştu. Çok da yakışmıştı. Umut'un elleri dert görmesin. Ay Umut dedim de, özledim be sevdiğimi. Ne yapıyordur acaba şimdi? Onu deli gibi görmek istiyordum hatta mümkünse sarılmak...

"Merhaba?"

"Ah!"

Buğra Çakır'ın yüzü birden masanın altında belirince kafamı masaya çarptım. Başımı tuta tuta ayağa kalktım.

"Çok acıdı mı?" Gülmemek için resmen kıvranıyordu.

"Ne yapıyorsunuz ya? Neden beni korkutuyorsunuz orada?"

"Asıl sen masanın altında ne yapıyordun? Herhalde birinden saklanıyordun."

"Kendinizi biraz daha tutarsanız patlayacaksınız. Güleceksiniz gülün. Çünkü üstüme alınmam tamam mı?"dedim alay ile kızgınlık arasında konuşarak. O da beni dinledi ve gülmekten bihal kesildi. Çok komik gerçekten ya!

ADI MUCİZE OLSUNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin