-2-

2.6K 649 82
                                    

Kesikçe bir nefes alırken seri adımlarla da depoya ilerliyordu. Belindeki silaha bir daha dokunup kapıya bir tekme attı.  Eskimiş olan demir kapı fazla bir güç gerektirmeyecek kadar aşınmıştı zaten.Hızla içeriye dalarken kulakları uğulduyordu fakat birazdan bu keskin uğultunun yerine silah sesleri olacaktı.Yavaşça belindeki silahı karşısındaki gence doğrultu ve tiksinti ile

- Nerede?

Genç adam ne demek istediğini anlamıştı,anlamıştı anlamasına ama aklınca saf ayağına yatıyordu.

- Ben bilmiyorum.

Genç kız sinirle karşısındaki adama bir yumruk savurdu. Nasıl olsa anlatacaktı er ya da geç.

- Seni aptal,ya şuan Ateşin nerede olduğunu söylersin ya da seni şuracıkta gebertirim!

Bir yumruk daha atarken nefretle doğrulup adamı süzdü. Masum olamayacak kadar şerefsizdi.

- Tamam.Söyleyeceğim fakat bana bir şey yapma lütfen.

Ağlamaya başlaması genç kızı iyice sinirlendirirken bir tekme daha savurdu.

- Kes şu lanet olası çeneni!

Ağlamasının yerini hıçkırıklar tutarken buna da şükür diyordu genç.

- Beyaz Melekte.

Alacağı cevabı alınca hiç vakit kaybetmeyen kalbe sıkılan iki mermi ile karşısındaki adamı öldürdü.Fakat içindeki hırs ve nefret sönmedi.İçi acımadı.

- Geberin!

Nefretle soludu ve hızla aşınmış kapıdan dışarıya çıktı. Bir sonbahar günü idi. Ve yağmur her an ha yağdı ha yağacak durumdaydı. Kara sis gökyüzüne boylu boyunca yayılmış ve sanki hiç kalkmaya niyeti yokmuş gibiydi. Genç elindeki silahı tekrar yerine koyup çevik bir hareketle ileriye doğru koştu. Koştu koşmasına ama bir süre sonra ayağındaki ayakkabılar isyan etmişçesine zeminde tiz bir ses bıraktı. Tüm bunlar yetmezmiş gibi kalbide kulaklarına varmıştı. Yorulduğunu hissediyordu. Ve yorulmuştu da. Biraz daha hızlanmak istedi fakat hızlanamadan ayağındaki ayakkabının bağacıkları çözüldü ve daha ne olduğunu anlayamadan kendini yerde buldu. Bu gün sanki tüm kalkanını genç kız üzerinde harcamış kadarcasına yorucu ve uğursuzdu. Eline saplanan birkaç küçük taşı silkip ayağa kalktı ve tekrar koşmaya başladı. Burası beyaz melekti. Burası Ateşi ilk gördüğü yerdi gencimizin ve beklide son.

Birden bir ses duyuldu caddenin en ücra köşelerinde, kalbinin en saklı köşeleri de bu sese eşlik etti. Bu güzel senfoniyi ise namı değer kalp atışları bozmuştu. Aslında ayrı, ayrı dinlense bir opera kadar etkileyici olan ses ne yazık ki acının bin bir tonunu anlatıyordu. Ses bir kez daha kulaklara çarparken nefesler kesildi, hareketler durdu, sesler sustu ve olan oldu. İki çift yaş yanaklara isyan etti. Derinden ta kalpten gelen bir haykırış çarptı havaya oradan toprağa topraktan suya sudan ise gene kulaklara. Kup kuru kalmış boğazını ıslatmak adına yutkundu fakat boğazında oluşan bir yumru engel oldu. Ayağa kalktı. Sesin nereden geldiğini adından bile daha iyi bilen genç oraya gitti. İntikamının başladığı ilk ve son durağa. Yerde yatan bedeni görünce yemin etti. Gözyaşlarına, dudaklarına, kalbine, aşkına. Yemin etti gözyaşları eşliğinde.

- Sana yemin olsun ki bu kalp attıkça, bu göz gördükçe, bu beden işlevinde olduğu sürece sana ve gözyaşlarıma yemin olsun ki katilini bulup onun canını alacağım. Sana yemin ederim ki bunu yapmadan ölmeyeceğim!

Ve dilden çıkan yemin, gözden akan yaş eşliğinde sevdiği adamı kaybetmişti.





-İntikam- (Düzenleniyor)Where stories live. Discover now