Beşinci Bölüm

En başından başla
                                    

Hizmetçi kızın: "Necib Bey geldi" demesi bu yalnızlık ve endişeli düşünceler arasında ona birden sevinç verir gibi oldu. O kadar bunalmıştı ki, Necib'in bu ansızın gelişi onu pek memnun etti. "Ah, ne iyi ettiniz de geldiniz, vallahi!" diyordu. Necib elinde bir tomar kâğıtla ayakta durarak Süreyya'yı soruyordu. Suad eliyle denizi gösterdi. Necib "Hâlâ sandal paralanmadı mı Allah aşkına?" dedi. Suad "aman ne diyorsunuz?" diye kalbini tutuyordu. Necib gülerek: "Yok efendim, bir gece bir bora çıkar da..." diye patavatsızlığını düzeltmeye uğraşıyordu.

Suad "Çağıralım mı?" diyerek balkona geçti, elinde dikmekle uğraştığı gömleği, karşıdan yukarı doğru geçmekte olan sandala uzun uzun salladı. Necib, "Acaba görür mü?" diye soruyor, Suad suskun Süreyya'yı çağırmak için bahane bulduğundan oldukça memnun olarak elindekini ara sıra durarak tekrar tekrar sallıyordu, bu durum için Necib'e teşekkür borçluydu. Birdenbire sandalda bir başka hareket görüldü. Yelkenin yalpaladığını sandalın döndüğünü, sonra oradaki burna doğru gelmeye başladığını gördüler.

Suad: "İşte geliyor..." dedi.

Necib elindeki kâğıtları sallayarak kendini göstermek istiyordu.

Beklerken oraya oturdular. Necib, niçin beraber çıkmadıklarını soruyordu. Suad bu soruya hafifçe kızararak ve sebebin tuhaf olduğunu düşünerek Süreyya'nın o hâlde bile kendini yalnız bırakmasını şaşkınlıkla düşündükten sonra: "İşim vardı..." dedi. Sonra yalan söylemekten daha da utanarak ekledi: "Deniz de tutuyordu..." Sonra utandığını belli etmemek için "Onlar ne?" diye kâğıtları gösterdi. Necib elindekileri uzatarak "Sizin için..." dedi.

Suad, kâğıtları açmaya uğraşırken Necib ayakta ona bakarak, şu notalar için ne kadar telaş ettiğini düşünüyordu. İki seferdir unuttuğu için bu kez kesinlikle getirmeye karar vermişti. Sabah vapurla Boğaziçi'ne geçmek niyetindeyken vapurda aklına gelince dönmek zorunda kalmış, Beyoğlu'na çıkıp hem notaları almak hem de yemek yemek için öğleye kadar kalmıştı.

Suad sevinçle: "Ooo, bunlar nota..." dedi. Necib de, notasızlıktan sızlandığı için getirdiğini söyledi.

Suad, memnun, birer birer karıştırıp isimlerini okuyordu:

"Ooo, Nurma, Otello, Manon, Lescuat, Hernani, Lucretia, Borgia, Sappho... Ah ne güzel! Bu ne, bu da Ganone... Romeo ve Juliet... Ah ne güzel... Fakat ne güç yarabbim, ne güç! Ben bunları beceremem ki!.. Mümkün değil!.."

Teker teker heyecanla notalara bakıyordu:

"Ooo, bunlar burada vardı ya... La Traviata, Faust, Carmen, Mascout, Rigoletto... Bunlar burada hep var... Lafororça Deldedesteno..."

Necib, hepsi hırpalanmış olduğu için tekrar aldığını söylüyordu. Suad o kadar memnun kalmıştı ve mutlu olmuştu ki, Necib de memnun oldu. Sonunda Suad teşekkür ederek: "Artık uzun baş ağrılarını hak ettiniz..." dedi.

"Ben de onu rica edecektim."

Aşağıdan Süreyya'nın sesini işittiler. Balkonun kenarına çıktılar. Süreyya sandalda, dağınık bir kıyafet, güneşten kavrulmuş bir çehreyle yukarı bakıyor, fesini sallayarak: "Hoş geldin! Bakalım, bir haftadır nerede idin a kuzum?" diyordu. "Haydi gel, gezelim." dedi. Sonra Necib'in başka güne erteleme ricası üzerine kendi yukarı çıktı.

"Başka gün filân diyerek yine yarın kaçarsın. Belli, biz artık Suad'la kararı verdik... Kapının anahtarı elimizde..."

Necib gülerek:

"Ben görmeyeli iyi yanmışsın..." diyordu.

Suad kırgın bir şekilde:

"Bir haftadır sandaldan çıktığı yok ki... Ben de öyle kavrulacaktım ya... fakat ciğerlerim kopuyor sandım... Sandal dalgaların arasında küt küt vurdukça... Fakat burada kalmakla daha rahat oluyorum zannetmemeli... Akşama kadar bin telaş, bin heyecan..."

EylülHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin