İkinci Bölüm

En başından başla
                                    

"Yemin ederim ki, Hacer sizin sandığınız kadar kötü bir kız değildir. Eğer iyi idare edilse çok iyi olur, hâlbuki..." diyordu.

Süreyya ağız dolusu dumanını savurarak:

"İşte asıl iş orada ya!" diye haykırdı. "Bu kadar kişinin içinde de bu sabır bir sende var..."

Necib gülerek: "İşte ben de bu sabra hayran oluyorum..." dedi.

Süreyya, Suad'ın elinden tutmuş, Necib'e gösteriyordu: "Benim karım bir melektir, Necib..." Suad gülümseyerek: "Kızarmak lazım mı?" diye sordu.

Süreyya:

"Sen ne yaparsan yap, ben izninizle ve iyi bir dinlenmeye yahut dinlenmeye niyetle gider şuraya yatarım" dedi.

Salona henüz giren Hacer:

"Ooo, ağabeyim bu gün yine öğle uykusuna pek erken başladı." diye söylendi. Sonra Suad'a dönüp: "Bu uyku ile yalıda ne yaparsın? Senin, orada yalnızlıktan canın pek sıkılacak gibi sanıyorum..." dedi. Suad gülümseyerek sordu:

"Niçin, siz gelmez misiniz?"

Hacer, bir çeşit dans eder gibi Necib'e doğru giderken "Ben mi?.." dedi. Biraz tereddütten sonra ekledi: "Canım hele bir kere yalı tutulsun da... Bu ne kadar acele?.."

Biraz durdu, sonra söylemek istediği sözü sindirdiğini gösterir uzun bir solukla, orada yatan Süreyya'yı görmemiş gibi, Necib'e yaklaşıp: "Akşama kadar benimle berabersin..." dedi.

Necib: "Ya şimdi siz Suad Hanım'ın yalnızlığından konuşuyordunuz?" diyecek oldu, Hacer uzun bir "Ooo" koyuvererek başladı... "O şimdi yalnız değil ki... İnsana kuru hayallerden iyi arkadaş mı olur? Kuzum, bu yalı hayalleri öyle bir hastalıktır ki insanı oldukça vefalı bir dosttan daha iyi oyalar."

Necib yine: "Hep beraber burada otururuz, değil mi Hacer Hanım?" diyor, Süreyya yattığı yerden sesleniyordu:

"İsterseniz gezmeye çıkınız, kütük ormanlarına yahut fasulye korusuna..." 

Hacer, Necib'in çekingen davranışlarına, Süreyya'nın biraz kuru sesine bakıp sonra Suad'ın sessizliğine saldırdı: "Yalıyı nerede tutuyorsunuz, Suad?"

Suad gülmeye çalışarak: "Bakalım, daha karar vermedik" dedi.

"Öyleyse karar vermemek için çok zorluk çekmeyeceksiniz... Ben de ilk başta gerçek sanmıştım... Bizde bu züğürtlük varken... Böyle söylenilir, söylenilir, birçok tatlı hayaller kurulur -gülerek Süreyya'ya Necib'e bakıyordu- sonra vazgeçilir, değil mi? Zaten bundan kolay şey mi olur? Ağabeyim belli a! Önce bir heves, bir heves... Üstüne uyku... Ooo, Paris'e de böyle gidip gelmedi miydi?"

Suad bu lafların arasında hep kendi kendine: "Ah akşam olsa!" diyordu. Akşamüstü hepsini kandırıp yola çıkardı. Fakat son tren gelip de, dadısının çıkmadığını görünce, canı pek sıkıldı. O kadar yorulduğu hâlde, babasının belki aldırmayacağını düşünerek kızıyordu. Dadısı, ertesi akşam, öbür akşam da gelmedi. Suad, her gün, akşama kadar bin sabırsızlık işkenceleriyle bekliyor, bütün gün umduğu hâlde son saatte ümidini kesip onun gelmeyeceğini, gelse bile boş geleceğini düşünüyor, ümitsizliğe düşüyordu. Öbür gün tekrar tekrar Necib'i alıkoymak için fazlasıyla sıkıldı. Bununla beraber niçin alıkoyduğunu da anlamıyordu. Yalnız, onun kalben Süreyya'ya ne derece bağlı olduğunu bildiğinden, para geldiği zaman, kocasının sevincinde hazır bulunmasını istiyor, bundan başka Necib'in, Boğaziçi hakkındaki bilgisinden yararlanacağını da düşünüyordu. Fakat akşamlara kadar Hacer'in şımarık, hırçın kadınlığı elinden neler çektiğini görerek sıkılıyordu. Bunun için yine: "Kalınız!" sözünü büyük bir zorlukla söyleyebiliyordu. Fakat Necib, pek ciddi davranarak bağlı koymaların sebebini anlamak için hiçbir imada bulunmamış, hep sakinlikle beklemişti.

EylülHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin