6.Bölüm ♛ Ölü Kargalar

En başından başla
                                    

Gözlerim artık soğuyan çay fincanıma gitti. Sadece birkaç yudum alınmış çayın üzerinde artık duman tütmüyordu. Öylece duruyor ve içilmediği için hüzünlü bir halde bana bakıyordu. Sanki bir kalbi varmış da onu kırmışım gibi hissediyordum.

Bu saçma düşüncelerime gülmeden edemedim. Sanırım burada biraz daha kalsam delirecektim. Ravozski Ceylanı'yla Adrianus'un gerçeğini öğrenmek bana pek iyi gelmemişti. Yanlış dönemde yanlış bir şey öğrenmiştim. Eğer Morth olsaydı bu öğrendiğimi ona anlatır ve tepkisini ölçmek için sürekli yüzüne bakardım.

Aptal Dianthus! Artık onu aklından çıkarmalı ve her yaşadığın olayda onu düşünmekten vazgeçmelisin.

Araştırmalara daha sonra devam edecektim. Şimdi biraz vaktimi boş bir şekilde geçirmekte yarar vardı. Mesela kızlarla beraber dedikodu yapabilirdik veya nakış. Ya da salonda kart oyunu oynayan lordlara bakabilir, onlara gülümseyebilir ve onlarla kısa vadeli aşk hikâyeleri yaşamak için bir adım atabilirdim. Bazılarının dudaklarının tadına bakar, bana övgüler yağdırmalarına izin verip sadece kendi keyfime bakabilirdim. Tüm bunları yapmamam için bir sebep yoktu. Hatta belki kendime evlenebilecek yakışıklı bir adam bile bulabilirdim.

Ama başka biriyle evlenme düşüncesi hiç Morth ile olduğu gibi sevimli gelmiyordu.

Ayaklandım. Tam odadan çıkacakken camımdan gelen ani sesle beraber yerimden adeta zıpladım ve dudaklarımdan hıçkırığa benzer ses çıkardım istemsizce. Bir şey sertçe camıma vurmuş gibiydi, hatta belki de birkaç şey. Bilemiyordum. İçime dolan ürpertiyle elimi kapının tokmağından çektim ve cama çarpan şeyin ne olduğuna bakmak için pencereye ilerledim. Kahverengi perdeyi açıp cama baktığımda sırtımdan aşağıya adeta kaynar sular döküldü, gözlerim çakmak taşı gibi açıldı.

Camımın saydamlığını, pürüzsüzlüğünü lekeleyen iki büyük kan lekesinin ufak, ince damlaları aşağıya doğru yavaşça süzülüyordu. Bu benim donup kalmama, yerime şapşal gibi mıhlanmama sebep olurken gözlerim gerçekten o kırmızıları görüyor mu diye şüphelenerek gözkapaklarımı birbiriyle birleştirip geri açtım fakat kan lekeleri hâlâ oradaydı. Neyin nesiydi ki bu şimdi? Bunu anlamak için yerime eski bir anıt gibi durmayı keserek kıpırdandım ve ürkek bir tavşan edasından çıkıp pencereyi açtım. Soğuk yüzüme zalim bir tokat gibi çarparken benim gerçekliği kavramama daha çok yardımı dokundu. Kafamı uzatıp aşağıya baktım. Karın üzerini kirleten iki kara bir şey gördüğümde gözlerimi kıstım. İki karga... Muhtemelen camıma sertçe çarpıp ölü bedeni karın üzerinde yığılı olan şeydi bu kargalar. Peki ya neden?

İçimde oluşan buhranla beraber camdaki kana yüzümü buruşturarak baktım. Karların üzerinde serili olan kapkara kargaların kanları yavaş yavaş kar üzerinde dağılıyor ve kar afili bir biçimde kırmızıya bürünüyordu. Sanki masum bir kızın üzerindeki şaşaalı aksesuarlar, mücevherler gibi görünüyorlardı.

Tedirginlik ile camı kapattım. Kargalar zevkine camıma çarpıp ölmüş olamazdı ya! Bunu yapabilecek kimse de yok gibi görünüyordu ortada.

Bunun sadece kargaların amansız bir hastalığa yakalanmış olmasına bağladım ve bunu unutmaya çalıştım. Sadece bu geniş ama boğucu odadan çıkmak, kendimi yeniden topluma kazandırmayı istiyordum. Bu kadar yeise büründüğüm yeterliydi. Giden birinin mütemadiyen acısını çekmek ve tüm günümün kargaları düşünerek boşa gitmesini istemiyordum.

Salona gittim, her şey her zamanki gibiydi. Kafamı dağıtmak amacıyla kemerlerin arasındaki dar bölmelerden birindeki kart oyunları oynayarak kendi çaplarında eğlenmeye çalışan adamların yanına gittim. Onları izleyen iki leydi vardı, cam kenarına doğru geçtim. Beni gördüklerinde kart oynayan adamlar kalktı ve beni selamladı tıpkı kızlar gibi. Onlara hafifçe gülümsedikten sonra adamlar yerlerine tekrar oturdu ve oyunlarını oynamaya devam ettiler.

"Burada olmanız ne kadar güzel, leydim."

Yanımdan gelen sese kulak kesildim ve başımı hemen kıza çevirdim. Yanımdaki güzel ve şirin kız, benden en az iki yaş küçükmüş gibi görünüyordu fakat hemen aynı boydaydık. Açık mavi gözleri, kalçalarına kadar uzanan sapsarı saçları ve duvar gibi beyaz bir teni vardı. Teninin aksine dudakları sürdüğü boyadan dolayı narçiçeği rengindeydi.

Kızın güzelliğinden etkilenirken, "Unutma, ben de sizden biriyim," deyip göz kırptım.

Yanındaki ona nazaran çok sönük kalan esmer kız, "Siz Ravozski Ceylanı'sınız, siz bizden üstünsünüz," dedi. Bu kız yanındaki kızdan da küçük duruyordu. On dört yaşında ya vardı ya yoktu, fakat gözleri muhtemelen evlenecek birini bulmak için fıldır fıldırdı. Arada dalgalı saçlarını parmaklarına doluyor ve dudağını ısırıyordu birilerine bakarak.

"Hayır," dedim kızın dediğini reddederek. "Güçlerimin olması sizden üstün olduğum anlamına gelmez. Ben aynı zamanda Cadı Dianthus'um da."

Esmer kız hâlâ ikna olmuşa benzemiyordu. "Hayır, leydim. Siz kusursuzsunuz."

Kızın dediğiyle yutkundum. Keşke kızın inandığı kadar kusursuz olabilseydim diye düşündüm. Fakat değildim. Bunlar aklımdan geçerken ona gülümsedim. "Kimse kusursuz değildir."

Büyük kemerin arasından bakarken insanlar hâlâ yerli yerindeydi tıpkı heykelleri yerleştirmişim gibi. Sadece bazıları ayağa kalkmış, bazı hizmetçiler ve onların daha genç muinleri de salonda işler yapmak için oraya buraya koşuşturuyorlardı.

Gözüme çarpan görüntüyle beraber kaşlarımı çattım ve dikkatimi oraya verdim.

Morth her zamanki asaletiyle salona girmişti ancak... Ancak yanında bir leydi vardı. Benim yaşlarımda ya da benden birkaç yaş büyük görünen; kızıl, parlak ve dalgalı saçları soğuğa rağmen derin göğüs ve omuz dekoltesine düşen; uzun olmasına rağmen çekici bir yüze sahip olan, apak ve orta kabarıklıkta tarlatanlı bir elbise giyen bir genç kadındı bu. Kadın onun yanında yürürken ona baktı ve ardından hoş bir kahkaha koyuverdi. Ve buna karşılık Morth gülümsedi.

Beynimde şimşekler çarpmaya başladı.

Beni bir ayyaş gibi sersemleten kıskançlık, kalbime pençelerini geçirdiği anda tıpkı sanki dizlerimin bağı çözüldü. Dudaklarım yavaşça aralanırken vücudumu ter basıyor ve onun yanında benden başka bir dişinin olmasını kaldıramıyordum. İçimdeki öfke tıpkı ininde yatan ancak ani bir şekilde uyandırılan vahşi bir hayvan gibi gün yüzüne çıktı ve o anda o kızı orada katletmek istedim. Gözümü adeta vahşet bürümüştü.

Parmaklarım sanki benden bağımsızmış gibi hareket ederek önünden geçen ihtiyar hizmetçinin elindeki sıcak şarabın, genç kadının beyaz elbisesinin üzerine dökülmesini sağlamak için kıpırdandı. İhtiyar hizmetçi, elinin titremesiyle her ne hikmetse şarabı kadının eteğine düşürdü ve beyazlık, pembemsi bir kırmızılıkla kirlendi.

İstemsizce dudaklarıma bir gülümseme yayıldı.

Kızıl saçlı genç kadının gözleri anında fal taşı gibi açıldı ve dudakları şaşkınca aralandı. Hatta duymasam bile kısık sesli bir çığlık attığını hissettim. İhtiyar hizmetçi ona özürler yağdırırken genç kadın şaşkınlığını üzerinden attı ve bu kötü talihsizlik sonucunda hizmetçinin özrünü affedip üstünü değiştirmek için Morth'un yanından ayrıldı.

Boğazımı temizleyerek başka bir tarafa döndüm. O kim bilmiyordum ama kesinlikle hoşlanmamıştım ve ondan kurtulmanın bir yolunu bulmak zorundaydım. Biliyordum, bu yaptığım hiç akıllıca değildi ama içimdeki arzulara engel olamıyordum.

Galiba yeni eğlencemi bulmuştum. O, hayatından bıkıp bu saraydan gidene kadar ona yapmadığımı bırakmayacaktım. Eğer çok gerekirse onun işini kendim halledecektim.

Morth bana aitti ve hep böyle kalacaktı.

DİKENLER MEZARLIĞI | Azize 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin