5.Bölüm ♛ Yükseltiş Yahut Ebedi Savaş

728 88 23
                                    

Gözlerimden sürekli yaşlar aktığı ve odama takılıp kaldığım geceyi uyuyarak sonlandırmıştım. Sabah kalktığımda gözlerim acıyor ve ağrıyordu, ayrıca yatağımdan bile kalkmak istemiyordum. Çünkü kalbimi biri kargıyla ikiye ayırmış gibi canım acıyordu. Bu hisse hiç alışkın değildim, anımsayamıyordum. Morth'un söylediği sözler beynimin içinde sürekli ısırıp acı veren bir sinek misali dönüp duruyordu ve hatırladıkça tasanın midemde bitip kusmak istiyormuş gibi bir duygu yaratması işten bile değildi.

Ne kadar istemesem de bedenimle bütünleşmiş yatağımdan kalktım ve Yilly'nin hazırlanmama yardım etmesine izin verdim. Kum rengi eteğimi giydirip arkadan sıkmış, altın rengi ve üzerindeki yaldızlarla parıldayan bir korsaj giymeme yardım etmiş ve yenleri dantelli kalın üstlükle de tamamlamıştım. El bileğime kadar biten ve ellerimi daha sıcak tutan hoş bir eldiven takmayı ihmal etmemiştim. Kıyafetlerim içimdeki karanlığa karşı oldukça renkli ve canlıydı, sanki meydan okuyormuş da sert bir düelloya davet ediyormuş gibi.

Kahvaltımı bu sefer odama istemiştim fakat ağzıma çok bir şey girmemişti. Midem sanki kabul etmiyordu bu lezzetleri. Acı çekmek istiyor ve aç bir ayı gibi hüzne doymuyordu.

Bana iyi gelecek olan tek şey araştırmalar ve büyülerdi şimdi. Bunlardan yeterince uzak kalmıştım. Ruhumu onlar rahatlatır ve kuşkudan, teessürden arındırabilirdi ancak.

Galiba Güç Emen, yani Adrianus ile Ravozski Ceylanı'nın olayını araştıracak ve şu ebedi aşk olayını bulmaya çalışacaktım. Bu işi çözdükten sonra cesaretimi yeteri kadar toplarsam karnından çıktığım öz annemi bulmaya yeltenecek ve bunun için çalışacaktım. Ayrıca Ravozski Ceylanı olmamın bana kazandırdığı büyük güçlerden daha hâlâ bihaberdim. Onları bulmam ve kullanmam gerekti. Hiçbirini bilmeden yaşayamazdım, bu özellik bana bahşedilmişse en küçük kırıntısına kadar hepsini bilmeli ve kullanmalıydım.

Önce herkesin bilmediği, küçük kütüphanenin anahtarını saklı sandığımdan çıkardım. Bu anahtar normalde kraliçede kalırdı fakat orası artık bana aitti. Bu yüzden artık kraliçeden çekinerek anahtar isteme gibi bir sorunum da yoktu.

Kütüphaneye girip işime yarayacak ne kadar kitap varsa kucakladım ve duruşumdan dolayı bana bakan garip bakışlara aldırmadan yürüyüp atölyeme giriş yaptım. Kitapları masaya bıraktığımda koca bir hafiflik hissedip rahatladım. Bir hizmetçiden atıştırmalık bir şeyler ve sıcacık, bol şekerli sütlü çay istedim. Kıçımı rahat ettirebilmek için yapılan; üst kısmı yumuşak ve pamuklu, mavi çiçek desenli yüzeyiyle ahşap sandalyeye kuruldum. Galiba sandalyenin ahşap sırt kısmını da halletmem gerekti. Pürüzlü, oymalı yüzeyi ara sıra sırtımı acıtıyordu kalın korsajıma rağmen.

Çalışma alanımı hazırlamaya başladım: Ciltleri parlayan tuhaf ama alışık olduğum Güç Emen ve Ravozski Ceylanı kitapları bir tarafta, onlardan daha fazla kullanılmış ve el sürülmüş olduğu için daha fazla yıpranmış olan büyü kitapları başka bir tarafta, büyü malzemeleri masanın sağındaki uzunca tezgâhın üzerinde, çoğunlukla bir işe yaramayan ama atölyeyi daha gizemli kılan büyük kazan masanın orta dip köşesindeydi. Normalde her şey derli toplu bir şekilde dururken en sonunda her şeyin karışmış olduğu bir ortam yaratırdım. Düzenli başlayıp darmadağın biterdi.

Ben tüm eşyaları acele etmeden düzene sokarken hizmetçi kapıyı tıklatarak içeriye girdi, elinde açık renkli ahşaptan bir tepsi vardı. Bir tabakta duran bir dilim, tahminimce limonlu olan keki masaya bıraktı. Kekin arası açılmıştı ve limon reçeli sürülmüştü. Daha küçük olan tabakta ise yaklaşık dört tane büyük, portakallı kurabiyeler vardı. İstediğim gibi, sütün bulandırdığı bir fincan çayım da gelmişti. Hizmetçi kadın bana reverans yaptıktan sonra odadan çıkıp kapıyı yavaşça çekti ve gözden kayboldu.

Çatalımı limonlu kekime batırıp ağzıma attığımda, ekşi ama bir o kadar da tatlı tat ağzımı şenlendirdi. Araştırmaya önce nereden başlayacağımı bilmiyordum ve kafam karmakarışıktı. En iyi bildiğim şey bunu yapmamın, zihnimi Morth'tan uzak tuttuğuydu.

Geçmişe inmeyi ve Güç Emen ile ceylanın karşılaşmasının nasıl olduğunu öğrenmek istiyordum. Bu yüzden kütüphaneden özellikle seçtiğim en eski beyaz ciltli kitabı alıp önüme koydum. Önceden okuduğumda hiçbir şey bilmediğim için bana anlamsız gelen cümleler şimdi bana daha anlamlı gelecekti, bunun farkındaydım. En ufak ayrıntının bile üzerinde durmalı ve düşünmeliydim. Az çok fikir sahibi olduktan sonra büyülere başvuracaktım.

Kitabın ilk sayfasını açtığımda bir anlığına uçuşan tozlar yüzümün buruşmasına sebep oldu ve soluduğum havayla ciğerlerim hafifçe yandı. Üfleyerek bu tozu sayfadan attım. Biraz da elimle silkeledikten sonra kelimelerde gözlerimi gezdirdim. Mürekkebin ara sıra birbiriyle birleştiği, silindiği ya da kaydığı bu sözcüklerin değeri altın niteliğindeydi. Ya da elmas...

Gökyüzü kadar saf, şimşek kadar acımasız, güneş kadar merhametli, yağmur kadar anaç... Bunların her birisin lakin sen kar gibisin asıl, her birinin özelliğini taşıyan. Beyazlığın içinde umutla çıkan kardelenin yaprağısın adeta, görkemli ve nadir.

Bu sayfayı çevirdim. Ravozski Ceylanı'nı övüp duruyordu ve oradan bana ekmek yoktu.

Beyazlık siyaha karışacak acımasız bir adamın kirli ayaklarıyla. İz bırakacak pürüzsüzlüğün içinde ve tüm dünya ona lanet okuyacak. Aşkın kekre tadı kan kusturacak kâinatın anasına. Onu güçlendirecek ve sonra tahtından inmesini isteyecek kadar acımasız olacak. İçindeki iyilik silinmeyecek lakin ona karşı zalimliği bir uzvu gibi yetişecek, ona sahip olacak. Bir mezarlığın içinde kâgir hırslarına yenik düşecek ve onun gözyaşlarının her biri dikenlere dönüşecek.

Boğazım yavaşça düğümlenirken anlamakta zorluk çekiyordum fakat kafamdaki taşlar az çok yerine oturmaya başlıyordu. Morth'la beraber çalıştığımızda es geçtiğim, önemsemediğim ama aynı zamanda da hiç unutamadığım "Düşmanın gözünü kör edecek, aşkın eşsiz yağmurlarında." cümlesi şimdi daha anlamlı gelmişti.

Güç Emen'le yüzyıllarca savaş içinde olup yok olmasını isteyen şey Ravozski Ceylanı olduğu gibi, Adrianus'u Güç Emen haline getiren şey de Ravozski Ceylanı'ydı.

Ravozski Ceylanı sanıldığı kadar kusursuz değildi.

DİKENLER MEZARLIĞI | Azize 2Where stories live. Discover now