"Neden sürekli o masaya bakıp duruyorsun Umut?"

Ah! Bir sen eksiktin Ece!

"Bugün hesap sorma günü falan mı?"

Bizimkiler anlamayan gözlerle bana bakıyordu.

"Ben ne zamandan beri hepinize hesap veriyorum?"

"Sadece iyiliğini düşünü-"

"Düşünme şu iyiliğimi Ece düşünme! Senin düşünmene hiç ihtiyacım yok!"

Bir haftadır Mucize sağ olsun, benim de asabiliğim artmıştı. Gerçi ben annemi kaybettiğimden beri asabiliğimi hiç bırakmadım zaten. Oysa bebekleğimde bile uysallığımla hiç ağladığım olmamış ama hayat insanı hiç tahmin etmediğimiz raddelere getirebiliyordu ne yazık ki.

"Ağabey kızmazsan bir şey soracağım?"

"Ne var Burak?"

"Şey ağabey... Ece bir kuzeninin seni ziyarete geldiğini söyledi. Doğru mu, kim o?"

"Bak, şu işte."

Ece'nin gösterdiği yere bakınca kıvırcık saçlı tipsizin Mucize'yi çantasından çekiştirerek diğer arkadaşlarının masasına oturtuğunu gördüm. Senin o uyuz ellerini kırardım ya kıvırcık neyse!

Bize yakın olan masaların birinde Mucize'nin karşıma oturması beni niye bu kadar heyecanlandırdı, anlamadım?

"Bu kız nasıl kuzeni olabilir ki? Baksanıza şu kılık, kıyafet tarzına? Hiç Umut ağabeyin kuzeni gibi durmuyor."

"Kapa çeneni Burak! O ayarı olmayan ağzına bir tane geçireceğim yoksa!"

"Pardon ağabey."

Ben, Can ve Serkan diğerlerinden büyüktük biraz. Anne ve babamı kaybettikten sonra... Evet yoktu babam! Ruhu dolaşıyor etrafta herhalde! O benim için o günden sonra sadece Sadık Tekinoğlu olmuştu. Kaybettikten sonra dedim, evet sonra babam gibi etrafta hovardalık yapmaya başladım.

Ve o zamandan sonra kendimi kaybettim. Halbuki annem hayattayken yaşamımız ne kadar da masumdu. Bizim evde öğretmen oydu. Her şeyi bize o öğretmişti. Tek davası İslam'dı ve onun için benle babamı şeytanla yalnız bırakmaktan mümkün olduğunca kaçınırdı. Ah! Küçükken birlikte cemaatle kıldığımız o namazları nasıl unutabilirdim? Bizi birbirine bağlayan o ramazanları nasıl görmezden gelirdim ama küçüktüm. Daha çok küçüktüm ve bunların hepsi çok geride kaldı. Yüreğim de, annem de... Canım annem benimle çok gurur duyardı. Bana adımı o koymuştu. O yüzden adımı çok seviyordum.

"Beslediğin o masum umudunla insanlara bir umut olmaya çalışan hayırlı bir insan ol oğlum..."

Bana hep bunu söylerdi hiç durmadan. Sanki unutacağımdan korkarmış gibi ama o gittikten sonra bırak insanlara umut olmayı, kendime bile olan umudum kaybolmuştu. Bana emanet ettiği ismi layıkıyla taşıyamamıştım ve bunlar hep babamın suçuydu!

Dediğim gibi daha çok küçüktüm, çocuktum. O korkunç geceyi yaşayana kadar öyleydim. Sonra bir gecede yetişkin olmayı öğrendim.

Annem ve babam ilk defa kavga etmişlerdi. Oysa onlar birbirlerinin gözünün içine bakardı. Tam hatırlamıyordum ama babam çok önemli bir ihaleyi kaybetmişti. Pisliğin tekiyle o gece kafa dağıtalım demiş, içki içmeye gitmişlerdi ve babam hayatında ilk defa ağzına annemin deyimiyle tüm kötülüklerin anası olan meredi almıştı. Sonra eve o içkili ve sinirli haliyle gelip annem sakinleştirmek isterken ona çatmış ve tartışmışlardı. Annem içki içtiği için çok üzülmüştü. Ben de tabi küçük bir köşede ilk defa kavga eden ebeveynlerimi izleyip korkmuş ve hastalanmıştım. Bunların hepsini Mucize'ye anlatmıştım zaten. Önemli olan ertesi gündü. Babam önceki günün tartışmasından dolayı geceleyin gitmiş, ertesi gün dönüp tekrar annemle tartışmıştı ve yine içkiliydi. Annem gözyaşları arasında o yağmurlu gecede dışarı, yola fırlamıştı. Arkasından ben ve babam da çıkmıştık ancak o arabanın anneme çarpmasına engel olamamıştık.

ADI MUCİZE OLSUNWhere stories live. Discover now