Bölüm 16: "Feda Edilen Kalpler"

3.2K 225 45
                                    


BARLAS'TAN.










Puslu havanın bir köşesine iliştiğim gece yarısı vakti, çıplak göğsümü saran sigara dumanı ile gözlerim ay'da idi.
Havanın soğukluğu bedenimi ısırması gerekirken içimde yanan ateş buna müsade etmiyordu. Ben bu hissi doğduğumdan beridir bilmiyordum.

Üç gündür kulübemden hiç dışarı çıkmamış, sadece düşünmüştüm.

Geçmişi.

Şimdiyi.

Geleceği.

Ve birde onu..

Parmaklarımda asılı kalan sigaramı dudaklarıma yasladığımda derin bir nefes çektim içime zehirden.
Gözlerimi kapattığımda hiç istemediğim bir şekilde o geldi gözlerimin önüne.
Uzun sarı saçları, hırçın bakan mavi hareleri, yüzü, olur olmaz davranışları ve en önemlisi ateşi.

Lanetliler ile savaştığımız gün asla gözlerimin önünden gitmiyordu.
Onun teninden yükselerek beni bulan ve bizi birbirimize çeken ateşi beni dumur etmişti.
Bu nasıl olmuştu bilmiyordum.
O buraya ilk adım attığından beridir onda hissettiğim garip auro beni yanıltmamıştı. Ben, bu dünyada tek olduğumu sanıyordum.
Küçüklüğümden beri kulağıma fısıldamışlardı bunu.
Ben yalnız doğdum hep yalnız olacaktım.
Tâki sırtımda, sol yanımdaki mühre kadar. Bir kalbe bağlandığımı öğrenene kadar.
Tâki onun ateşi ile ateşimin birleşmesine kadar.

Kaşlarım kendiliğinden çatılırken hızla gözlerimi açarak sinirle elimdeki sigarayı yere atıp ezdim. Bu saçmalıktı.
Benim onu düşünmem o kadar saçma ki.
Bu imkansızdı.
Bu olamaz ki.
Biz onunla aynı ateşi paylaşamayız.
Başımı olumsuz anlamda sallayarak def ettim dilimin ucuna gelen sözleri.
Kesin bu işte bir iş vardı ve bu işde parmağı olan bir yandaşta Elzem'di.
Ona güvenmiyordum. O kızda kesin benim bilmediğim bir şeyler vardı.
Kesin bana bir oyun oynanıyordu.
İltan pisliği benim sınırlarımda geziniyordu. Bundan emindim.
Sigara ayaklarımın altında ölürken ormana çevirdim gözlerimi.

Beynimde dönüp dolaşan düşüncelerim ile cebelleşirken koşarak bana doğru gelen Pars'ı son anda fark etmiştim.

Nefes nefese bir şekilde buraya doğru koşarken bedenimi dikleştirip bakışlarımı onda sabitledim.
"Barlas!" Diye bağırdı acı ile ve kendini güçlükle yanıma attı.
Kollarım onu son anda tutabilmişti.
Nefes alış verişi o kadar hızlıydıki büyük bir sorun ile baş başa olduğumuzu hemen anlamıştım.

"Pars ne bu halin? Ne oldu?"

Pars güçlükle yutkundu.
"Barlas. İltan burada. İltan Mina'yı kaçırdı. Bizi. Bizi zindana çağırıyor."

"Bu da ne demek Pars? Nasıl İltan burada? Siz ne zaman döndünüz? Ne zaman Mina'yı İltan kaçırdı? Lan o şerefsiz nasıl buraya girebilir?"

"Bilmiyorum bilmiyorum. Biz bugün geldik geldiğimiz gibi İltan, Mina'yı benden kopardı. Kalbim sıkışıyor abi. Gidip alalım nefesimi. Ben Mina'sız yaşayamam. Acele edelim ne olur."

Sinirle dişlerimi sıktım.
Gözlerimi Pars'tan çekerek onu onayladım.

"Merak etme onu bulacağız ve İltan'a büyük bir ders vereceğim artık sabrım tükenmek üzere eğer tek bir yanlış bir haraket yaparsa asla durmam. Yakarım burayı."

Pars ile hızla yola çıktığımızda Mina'nın tutsak olduğu zindana kısa sürede ulaşmıştık. İçeriye girdiğimizde kimsenin olmaması kaşlarımın derinden çatılmasına sebep olmuştu.
Adımlarımız karanlık koridorda temkinli bir şekilde ilerlerken ürkütücü sessizlik beni işkillendiriyordu. Pars sabırsız bir şekilde benden iki adım önce yürürken geçtiğimiz her mesefade hislerimi körleştiriyor içime nefret tohunları serpiştiriyordu.

ELZEM Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin