Bölüm 4: "Savaşçı"

3.8K 269 58
                                    

Gün, geceye koşarken şafak söktü benim içimde.
Perdeleri kapanan son bir oyun canlanır şimdi gözümde.
Vakit, ölümün nefesini yüzüme üfleme vaktiydi lakin ne üfleyen vardı ne de ölen.
Sustukça sustum, bittikçe yeniden bittim.

"Sana vakti değil dedim beni dinlemedin Sardes !"

Mina'nın o sert sesi bir yerlerden geliyordu ama ben o kadar uçuk boşluklarda geziniyordum ki ne aklım yerindeydi ne de bedenim.
Üzerine toprak atılmayı bekleyen bir ölü gibiydim.

"Tehlikeli olduğunu sende biliyorsun Mina. Kızın ne güçte olduğunu bilmiyoruz. Ya felaketi doğaran bir gücü varsa?"

"Ahh biliyorum. Biliyorum. Ama o, o farklı. O daha buraya uyum sağlayamamıştı ki sen on-"

"Yeter ! "
Bir anda çıktığım şoktan avazımın yettiği kadar bağırarak son noktalarını koydum.
"Yeter, susun. Susun artık saçmalamayın. Duymak istemiyorum hiç birşey. Ne ben Andoralıyım, buraya aitim ne de özel güçleri olan yeni doğan bir savaşçı. Rahat bırakın beni rahat!" Diyerek hızla kayalıklardan atlayarak aşağıya indim ve yürümeye başladım.

Gözlerim yine dolu dolu olurken elimin tersi ile onları silip defettim ve sert bir nefes aldım.

"Allahım sen bana yardım et. Beni bu yerden kurtar. Saçmalayan insanların ki insanlarsa tabi, beni bunların arasında kurtar."

Koşar adımlarla ilerlerken nereye gittiğimi bilmiyordum ama biraz kulübelerin olduğu yerden uzaklaşmıştım.

Kollarımı göğsümde birleştirip ormanın içine doğru ilerlerken etrafın hafif kararmaya başlaması hiç umrumda olmuyordu.

Yeteri kadar uzaklaştıktan sonra bir kütük parçası bulup oturdum.

Sarı saçlarımı omuzlarımdan aşağıya doğru savurup içli bir nefes aldım.
Bakışlarımı yukarıya çevirdiğimde akşam güneşinin hafif kızıllığı gökyüzünü süslüyordu olduğunu gördüm.
İçim daralıyordu. Bir çıkmazın içinde dönüp duruyordum. Aklım almıyordu bu olanlara.
Ailemi de özlemiştim.
Tam 3 günden beri buradaydım ve çok yalnız ve savunmasızdım.

Gözlerim yine dolu dolu olurken bu kadar güçsüz olmama kızdım.
Ben sert, asabi, somurtkan ve asi bir kızdım.
Şimdi ise sulu göz bir kız olup çıkmıştım.
18 yaşında bunları yaşayacaksın deselerdi oturur kahkaha atardım.
Peki ya şimdi ?

Benden habersiz yine göz yaşlarım yanaklarımı buselerken bir kez daha onları sildim ve bakışlarımı gökyüzünden çekip birbirine kenetlenmiş ellerime indirdim.

Avuç içlerimi açıp parmaklarımla avucumda nam salan çizgileri okşamaya başladım.
Annem hep avuç içlerimi öper çok güzel koktuklarını söylerdi.
Ona asla inanmazdım, ya da inanmak istemiyordum. Saçma bulurdum bu sözlerini. Kalbimdeki o boşluğu dolduracak anne kokusuna sahiptim o zamanlar, şimdi ise o boşluğu dolduran yoktu.

Yavaşça avuç içlerimi burnuma götürüp kokladığım vakit yoğun çilek kokusu ile gözlerim refles olarak kapandı ve tebessüm ettim.
Annem haklıydı belki de avuç içlerim çok güzel kokuyordu. Belki de insan, kendi boşluklarını kendi kokuları ile doldurmalıydı.
Burnumu avuç içlerimden çektiğimde tebessümüm daha yüzümden silinmemişti.

Yanaklarımda var olan ama kurumuş yaşları son kez silip tam ayağı kalkacaktım ki ayağımın dibinde çok tatlı adını bilmediğim küçük bir hayvan durmuş bana tatlı tatlı bakıyordu.

İçimin yumuşadığını hissedebiliyordum.
Hayvan o kadar tatlıydı ki..

Yavaşça onu sevmek için ona doğru uzanacakken bir anda bir ses buna keskin bir dille engel oldu.

ELZEM Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin