Cesaret ve Alevler

29 0 0
                                    

   Güneşin batarken etrafa yaydığı son ışıkla yerde oluşan uzun gölgeler , uzun boylu kızın kömür karası gözlerini saklıyor, adeta içine çekiyordu. Etrafına bakınarak yavaşça yürüdü ama kimse yoktu ve bu ona güven veriyordu. Kapanları ve etrafı kontrol etmesi gerekiyordu, sonuçta ailesini o geçindiriyordu, tam bir ailesi olmasa da. Babası hastalığa yakalandıktan sonra en büyük o ve abisi kalmıştı , ancak abisi de evde kardeşlerine bakmakla görevliydi . Sinirini kontrol edemediğinden abisi ile iş bölümünü böyle yapmışlardı , Çınar evde kalıp bekçilik yaparken kendisi de eve yemek getirecekti .

     Biraz daha yürüdü ve ilk kapanına yakalanmış olan küçük tilki yavrusunu gördü. Bunlar uğur getirirdi annesinin söylemine göre, hemen kapanını bozdu ve yavruyu serbest bıraktı ve arkasından bir baykuş tüyü attı. Bu uğurunun üstünde olması içindi. Diğer kapanlarına doğru koşmaya başladı. Yavru buradaysa annesi de buralarda avlanıyor olabilirdi, bir yandan kuzgun tüyü ile süslenmiş oklardan birini alıp yayına yerleştirmeye çalışıp bir yandan da koşmaya çalışırken aklında bir sürü plan vardı. Hatta bir an tilkiyi bulabilirse ve kürkünü, evin yakınındaki küçük köydeki yaşlı adama satarsa ne kadar para alabileceğini bile düşünmüştü. Oraya vardığında ise bütün planları suya düştü, kapanındaki hayvan kurtulmuştu. Ama nasıl? Kapanlarını sadece dışarıdan açılabilecek şekilde ayarlamıştı ve bunu yapabilecek tek hayvan olan rakunlardan birini yakalamış olmasına ihtimal bile vermiyordu. Dikkatle bakarken kapanın içinde duran hayvanın uyuyan beyaz bir tilki olduğunu gördü. Hemen kapanın önüne birkaç dal ile bir duvar ördü ve beklemeye başladı. Bu tilki genç görünüyordu ama henüz yetişkinlik sınırına varmamıştı, bir süre tilkiyi izledi ama sonra nefes almadığını fark etti . Hemen olduğu yerden kalkıp boynunu yokladı, gerçekten de nefes almıyordu. Sırtında bir şey onu dürtmüş gibi bir his oluşunca kafasını o yöne çevirdi, gördüğü şey sadece yere daha yeni varmış bir yapraktı. Kapanı bozup oradan uzaklaşmaya başlayınca arkasından bir şeyin geldiğini hissediyordu. Bir anda durdu ve etrafına bakındı ama yine bir şey göremedi, bu onu çok sinir ediyordu. Şuana kadar onun elinden kaçabilmiş tek üç şey vardı, tilki yavruları, bir rakun ve şey...her ne kadar bundan hoşlanmasa da başka bir avcı vardı. Yine o olma ihtimali yüksekti geçen sefer yaptıklarını hatırlayınca ona normal gelmişti. Gözlendiğini hissetse de avcıyı görememişti. Arkadaşlık teklifini ise reddeden kişi kendisi olmuştu çünkü gururuna yedirememişti. Diğer bir şans da iri yarı olmasıydı ki bu hem çok korkutucu hem de kendi işine yarayabilecek bir şeydi. Kulaklarını huylandıran bir meltem keskin burnuna bir koku çalmıştı, kardeşi Çınar'ın parfümüne benzeyen hoş ve melankolik bir kokuydu, hoşuna gitmişti çünkü içinde güzel bir his oluşmuştu. Bu güzel his onu ileri doğru ilerlemesi için cesaretlendiriyordu, birkaç adım attı. Tedbirliydi çünkü hafif bir ateş kokusu gelmişti ancak bu yangın gibi bir şey olamazdı, dumanın kokusu tek bir yerden geliyor, kızın etrafını sarmıyordu. Kız biraz yürüdükten sonra iki isfendan çınarının arasından ona bakan iki çift renkli göz gördü , iç güdülerinin içinde kıpırdanışını hissedip okunu o gözlere doğrulttu:

"Hey hey hey! dur bir dakika , sakin olsana Şafak! " daha yakından bakınca bunun arkadaşı olduğunu fark etti , genç oğlanın kumral saçları yüzüne dağılmış , sırıtışını hafifçe kapatmıştı . Şafak sessiz bir homurdanma ile yayını yere devirdi :

"Bir daha beni gözetleme Buğra , sonrakinde oku alnının ortasına yersin ."  çocuğun dudaklarının hafif kıpırdanışı dışında bir cevap gelmeyince Şafak arkasını dönüp son kapanına ilerledi , Buğra'ın ağır adımlarını duyunca gözlerini devirdi , bu çocuk tek başına bir işi beceremez miydi? Oysaki onun tek görevi bir iki çalıdan böğürtlen toplamaktı , gerçi zehirlenmeden bunu nasıl becereceğini bilmiyordu . Arkasından bir porsuk gibi tembel tembel , yerde kaç tane dal varsa hepsine basarak yürüyen çocukla kapanlarının geri kalanını kontrol etmeye gitti  . Şu ana kadar hiç bir şey yakalayamadığından dolayı biraz umutsuzdu ,  son kapanından çıkan tek şey bir yaban tavşanı olmuştu ama şimdilik bu da yeterdi . Şafak biraz uzaktan kardeşlerinin sesini duyup kıkırdadı , kulaklarına armoni gibi gelen sesin çığlıklar olduğunu anladığında eve doğru koşturmaya başladı , Bakır tam arkasında ona yetişmeye çalışırken etrafa çarpıp duruyordu . 

   Evin hemen yanındaki tepeye ulaşınca ateşin Şafak'ın yüzünde oluşturduğu gölgelerin gerçekliği can yakıcı derecedeydi , yerinde donmuş olan kızın saçları oraya buraya savruluyor , kardeşlerinin içerideki bağırışlarını kulaklarına doğru itiyordu . Hafifçe gözlerinden akan yaşlar yere düşmeden kuruyor , kırmak istercesine birbirine bastırdığı dişleri sızlıyor ama o hiçbir şey yapamıyordu . Orada öylece dikilmekten başka bir şansı yoktu , zaten alevler içinde olan evin içinde sağlam çıkabilecek bir kişi bile yoktu orada . Arkasından gelen Buğra birkaç adım gerisinde durdu , ikisi de nefeslerini tutmuş evi izliyordu . Buğra zangır zangır titreyen kızın yan tarafına geçip kolunu omzuna sardı , kızı kendine çevirince  Şafak'ın bedeninin ağırlığını hissetti , üstüne devrilen kızın nefesi hızlanmıştı ancak Buğra ne kadar seslense de cevap vermiyordu . Bir anlığına olayların trajedisi onu etkilemeyi bırakmış ; kollarındaki bedenin narinliğine , saçlarının nasıl titizlikle örüldüğüne , kulağı ile saçı arasına konmuş olan tüye tüm dikkatiyle odaklanması için yalvarıyor gibiydi . Bu olaylarının olmamasını , donuk bakışlarıyla ona gülümseyişini görmek için nelerini vermezdi Bakır .  O sırada yağmur başladı , bir yandan da kollarındaki Şafak'ın gözleri yavaşça kapanıyor , nefesi yavaşlıyor , kafası geriye düşüyordu . Sesini yükseltti ancak kız ona cevap vermiyordu :

"Şafak?!? Şafak bana bak , aç şu gözlerini kızım bak beni korkutma! " Yanaklarını ıslatan yağmura karıştı gözyaşları . Kollarıyla kızı sardı , hızlıca evin etrafına toplanan araçlardan uzaklaştı , içinden onları görmemeleri için dua ediyordu . Her şeyin üst üste gelmesi kafasını karıştırmıştı ; sığ bir av , kasabadaki ilaç sıkıntısı ve Şafak'ın ailesinin evinin yanması . Buğra önüne baktı , sağ tarafından yaklaşan bir araç vardı , adımlarını hızlandırıp kendi ailesinin evine doğru koştu . Ağaçların arasından çevik bir şekilde dolanıyor , bir ağacın yanında kayboluyor ,tekrar ortalığa çıkana kadar sanki toz olup gidiyordu . Sonunda aracın ağır tekerlerinin altında ezilen dalların sesi kaybolunca hiç vakit kaybetmeden sağa döndü , arada bir kollarındaki kızın soluk yüzüne bakıyor , narin bedenini düzgünce tutabilmek için durup kendini düzeltiyordu . Evin önüne ulaşınca evi çevreleyen büyük çalılardan mavi bir meyve toplayan kadını gördü:

"Anne yakındalar ." aldığı tek cevap kadının parlak gözlerini kırpması ve yerden alıp koluna geçirdiği sepeti ile eve girmesiydi , Buğra nefesinin altından çıkardığı hafif bir homurdanmayla annesini takip etti . Şafak'ı dikkatlice kapıdan içeri girince karşısındaki tek eşya olan mindere oturttu , hızlıca kendinin ve kızın ayakkabılarını çıkarıp bir kenara aldı . Tekrar kızı kucağına alacakken Şafak'ın delici bakışlarını gördü ve hemen geri çekildi , onu buraya kadar taşıdığı için bile kızgın olacağını biliyordu ve öfkesine kendini hazırladı . Şafak ise onu şaşırtıp Buğra'ın omzuna elini koydu:

"Teşekkürler... " bir süre birkaç kelime daha koparabilmek için gözlerini onunkiler ile kilitledi ,ancak bu şimdilik çok fazlaydı . Daha fazla beklemek yerine hafifçe başını eğdi ve tekrar kıza baktı , sanki dokunsa kırılacak gibi dursa da ayağa kaldırdı , destek vermek için dikkatlice elini beline doladı ve oturma odasına kadar yol gösterdi . Odanın içi sade görünüyordu ve oldukça tozluydu , neyse ki Buğra'ın Şafak'ı burada tutmak gibi bir fikri yoktu , pencerenin karşısındaki televizyonun arkasına geçti ve bir düğmeye bastı . Bu basit bir mekanizma ile çalışan bir kapıydı , birkaç tıkırtıyla açılan kapıdan girdiler ve iki basamak inip yan taraftaki tünele girdi . Etrafı temiz bir koku sarmıştı , sanki daha bu sabah temizlenmiş gibi ancak tünel kapkaranlıktı , ta ki biraz daha yürüyüp bir kapının önüne gelene kadar , içeriden hafif bir ışık yayılıyordu Buğra kapıyı açarken . Şafak'ın içeriye şöyle bir bakıp bıçağını çıkarması ile odanın diğer ucundaki kutuların arkasından bir köpeğin fırlaması bir oldu , siyah-krem tüylerin kızın kuzgun karası saçlarına karışması ile Şafak'ın kızgın sesi yükseldi:

"Al şu iti üstümden yoksa ölümü benim elimden olur . " Buğra korkuyla köpeği kucakladı , oyun hevesiyle kuyruğu sağdan sola çırpınan benekli tüy yumağını tekrar kutuların arkasındaki yatağına koydu . Şafak küçüklüğünden beri köpekleri sevmezdi ancak normalde İsfandan'a karşı daha cana yakındı , bir saat kadar önce olmuş olan olaylar Bakır'ı pek etkilemese de anlayış göstermeye çalıştı . İsfandan seslice havladı , kuyruğu hala daha hızlıca sallanıyor , kendisini tutan gencin yüzünü yalıyordu . Şafak karşıya geçip küçük bir koltuğa oturdu ve bıçağını yerine koydu . Köpeğin patisindeki minik sıyrığı görünce bir an kızın gözlerindeki sertlik hafiflese de bir tepki gelmedi . Buğra belli belirsiz kelimelerle fısıldadı:

"Tekrar hoş geldin Şafak."

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Mar 26, 2022 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

Kara Saplanan OkWhere stories live. Discover now