Dudaklarımızı birleştirdiğinde, bedenimden birkaç bin voltluk bir elektrik akımı geçiyormuş gibi hissetmiştim. Aceleci değildi ancak oldukça cüretkardı. Uzun sürmeden öpüşünü derinleştirdi ve aralamış olduğum dudaklarımın arasından dilini ağzıma yolladı. Ah, hiç böyle bir şey yaşamamıştım. Öyle sarsıcı ve heyecan vericiydi ki...
Dillerimiz ve dudaklarımız ahenkli bir dans tuttururken boğuk bir şekilde inlemeye başlamıştım ve ellerimi nereye koyacağımı bilemiyordum. Lanet olsun, titriyordum.
Birkaç saniye sonra alt dudağımı ısırıp kollarını iki yanıma dayadı ve ağırlığını üzerime vererek yatağa uzanmama neden oldu. Bedeninin neredeyse her santimini bedenimde hissedebiliyordum, kalbim gürültüyle atıyor ve dudaklarım kasıklarımla beraber yanıyordu. O, yeniden beni öpmeye başlarken ellerimi heyecanla karışık tereddüt duygusuyla çıplak omuzlarına çıkardım. Kendimi ona sunmalı mıydım? Şimdi, şu anda? Tamam, onu kesinlikle arzuluyordum ancak fazla erken değil miydi? Ve acaba, o şu an beni ne olarak görüyordu?
Dudaklarımı dudaklarından koparmayı becerip nefes nefese bir halde "Adler..." diye fısıldadığımda "Şimdi değil, Lexi." diye soludu ve öpücüklerini çeneme, ardından boynuma taşıdı. Gözlerim istemsizce kapanıp ağzım aralandığında; içimde onu itebilecek cesareti bulamıyordum, vücudum reaksiyon olarak ona sürtünmeye başlayınca hırladı ve boynumdaki hassas deriyi dişlerinin arasına aldı.
Tanrım, her an ölebilirdim. Bilincimi kaybetmek üzereyken parmak uçlarım ensesini kavradı. Buna tepki vereceğini biliyordum, ellerimi kavrayıp başımın üzerinde birleştirdi. Hâlâ ona doğru düzgün dokunmama izin vermiyordu, harika.
Neyse ki, tüm akışı bozan şey, oda kapısının sabırsızca tıklatılmasıydı. "Lexi, Adler?" diyen babamı duyar duymaz Adler'i üzerimden itmeyi becerdim. Bana tutkudan koyulaşmış gözlerle bakıyordu, ne kadar ileri gittiğimizi anlayıp yutkundum. Göğsüm hızla inip kalkarken "Bir dakika baba, Adler'in sırtıyla ilgileniyorum!" diyebildim titreyen sesimle. Adler buna alayla güldüğünde hızla elimi uzatıp ağzını kapattım. "Tamam, birazdan aşağıdaki salonda olun." dedi babam ve kapının önünden uzaklaştığını belli eden ayak seslerini duyduk.
Elimi ağzından çektiğimde gülmeye devam etti. "Sırtımla mı ilgileniyordun?"
Utançla mırıldandım. "Sus Adler."
"Peki." dedi ve yüzümü inceledi. "Dudakların şişmiş ve kızarmış. Boynun da morarabilir. Babanın karşısına böyle çıkabileceğinden emin misin?"
"Değilim."
Çıkardığı tişörtünü yeniden üzerine geçirdikten sonra tek eliyle saçlarını düzeltti. "Ben ineyim, sen de biraz sonra gelirsin. Yüzünü yıka ve boyunlu kazak falan giy, tamam mı?"
"Denerim." dediğimde son kez dudaklarıma eğilip küçük bir öpücük bıraktı ve odadan çıktı. Aklımdaki tek soru, masum olsun olmasın her öpücüğünün üzerimde nasıl böyle bir etki bırakmayı başarabildiğiydi.
O gider gitmez kendimi yatağa bıraktım, az önce ne yaşamıştık öyle? Tanrım, fazla ateşliydi. Sızlayan dudaklarıma parmaklarımla baskı uygulayarak gözlerimi kapattım ve mümkünmüş gibi kendimi biraz olsun sakinleştirmeye çalıştım. Az kalsın sınırı aşıyorduk, bunun oldukça farkındaydım.
Adler gibi kokan yatakta biraz uzandıktan sonra kalktım ve aynanın karşısına geçtim. Dudaklarımın etrafı kıpkırmızıydı ve hâlâ biraz şiş gibiydi. Boynumda da hafif kızarıklıklar vardı ama şu an çok belli olmuyordu. Aslında gitmemem daha mantıklıydı ama merakım ağır basınca her şeyi göze alıp odamı terk ettim ve salona yöneldim.
Babam ve Adler karşı karşıya oturuyorlardı, babamın elinde büyük, siyah bir çanta vardı.
Girdiğimde, babam ona çantayı uzattı. "İçinde kıyafetlerin ve silahın var, eşyalarının çoğunu almayı başardım." Adler gülümsedi, çantayı alıp açtı ve siyah renkteki silahı gururlu bir ifadeyle kavradı. "Teşekkürler." Babam da soğuk bir şekilde tebessüm etti. "Ancak silahın dolu olmayacak, şimdilik."
"Pekala." dedi Adler, duvarları üzerinde olduğu için ne hissettiğini tahmin edemiyordum. Babam bakışlarını bana çevirdiğinde endişeyle ayaklandı. "Lexi! Dudaklarına ne oldu böyle?!"
Adler bıyık altından gülerken kendimi bir bahane üretmeye zorladım. "Um, az önce yanlışlıkla fıstık içerikli bir şeyler yedim de. Biliyorsun, fıstığa alerjim var."
"Dudaklarını bu hale getirebiliyor muydu alerjin?" diye sorduğunda ciddiyetle başımı salladım. "Getirebiliyormuş demek ki."
Alt dudağını büzüp başını salladı, ben de Adler'e uyarıcı bir bakış attım. Çünkü kendisi hâlâ gülmeme savaşları vermekle meşguldü. "Her neyse, sağ olun Bay Brooks." dedi ayağa kalkıp yanıma yürürken. "Sonunda kendim gibi görünebileceğim."
"Evet. Bu arada odanı da hazırlattım. Yukarıda, sağdan ikinci kapı."
"Pekala."
Babam Adler'e neden öz oğlu gibi davranıyordu şu an? Ben yokken bunlar iyice dost falan mı olmuşlardı, anlamıyordum. Normalde babamın Adler'den hoşlanmayacağını düşünüyordum ama şimdi böyle davranınca...
"Lexi, geliyor musun?"
Adler'in sorusuna karşılık olumlu bir şekilde başımı salladım ve babama gülümseyip çıkmak için hareketlendim, ama beni tam kapının önünde durdurdu. "Lexi, alerjin için bir şeyler yapmayı unutma, tatlım." Sesindeki alaycılığı duyunca yutkundum. Bir şeyleri anlamamasını umarak "Tamam babacığım." diye mırıldandıktan sonra Adler'in peşinden merdivenleri tırmandım.
Kapısının önünde beklerken, gerçek hayatta nasıl göründüğünü çok merak ediyordum. İçeri girsem mi girmesem mi kararsızlığındayken, kapıyı tıklatmaya karar verdim. "Adler? Giyindin mi?"
İçeriden "Evet, gelebilirsin." diyen sesi duyduğumda kapıyı açtım. Aman Tanrım...
Kaslı bedenine tam oturan beyaz bir gömlek ve simsiyah bir takım elbise vardı üzerinde. Geniş omuzları, muhteşem beli gözler önündeydi. Çikolata rengi saçlarını geriye atmış, buz mavisi gözlerini benimkilere dikmişti. İnsanın böyle bir mükemmellik karşısında iç çekesi geliyordu, ki ben de aynen öyle yaptım. Tanrı, Adler'i boş zamanında yaratmış olmalıydı.
Tek kaşını kaldırarak "Ee, nasıl buldun?" diye sorduğunda gerçek dünyaya döndüm. "Um, şey... Harika?"
Başını geriye atıp gülmeye başladığında ben de gülmeye başlamıştım.
Bir şekilde yollarımızın kesiştiği bu yakışıklı adam, kesinlikle başıma bela olacaktı.
KAMU SEDANG MEMBACA
the AGENT
Romansa"Sen benim tek bağımlılığımsın Adler. Birden oluşmuş, kurtulması imkansız hale gelmiş bir bağımlılık bu. Evet, çekici olduğun kadar tehlikelisin de, bunu çok iyi biliyorum ama sensiz yapamıyorum, yaşamak, nefes almak için dahi varlığına ihtiyaç duyu...
Part Twelve- Limits
Mulai dari awal
