❦22❦ ↑ RİYAKAR GECE ↓

Start from the beginning
                                    

"Daha farklı şeyler söylemeni bekliyordum oysaki." Samira rahat bir tavırla omzunu silkti. "Senin nasıl bir adam olduğunu hep unutuyorum işte. Ne aptalım."

Cesar'ın yüzündeki sert ifade daha da derinleşerek, ölümcül bir hal aldı. Sıktığı dişlerinden dolayı ensesinden şakaklarına doğru tırmandı yeşilden kırmızıya dönen damarları. "Nasıl bir adammışım ben?" diye sorarken, elleri yumruk halini almıştı. Aslında bu durumda olduklarına kendisi de inanamıyordu. Onu tanıdığı günkü gibi sessiz ve sakin değildi artık. Söylediklerine itiraz ediyor, neler olacağını, karşısındakinin neler hissedeceğini düşünmeden onun masumluğuna inat fazla ağır olan kelimeler sarf ediyordu. Adamın sorusunu yanıtlamak yerine cevapsız bırakmayı tercih etti Samira.

"Ne soracakmışsın bana?"

Samira'nın yüzündeki gülümseme geldiğinden beri asla solmamıştı. Öylesine çok alay barındırıyordu ki ifadesinde, adam ona baktıkça delirecek gibi hissediyordu kendisini. Samira'nın o adama benzemeye başladığını gördükçe, buna müsaade edenin kendisi olduğunu düşünüyor, içindeki nefret gökyüzüne çakan kuvvetli bir şimşek gibi harlanıyordu.

"Neyin var senin? Ne bu suratının hali? Ne bu yüzündeki delirten gülümseme?!" Dayanamamıştı daha fazla. Evet, konudan konuya atlıyorlardı fakat adam onunla konuşmadan önce bu halinin nedenini öğrenmeliydi. Belki de düşündüğünün aksine farklı bir durum vardı. Düşünmeden, sormadan, öğrenmeden yargılamamalıydı.

Araz'ın oldukça keyifli olan gülüşü, Cesar'ın zaten tepesinde olan sinirlerini daha da arttırırken öfkeyle baktı kardeşim dediği adama. "Bakıyorum da çoktan geçmiş cicim ayları ha? Buradan bakınca bir birini öldürmek isteyen iki insan gibi görünüyorsunuz." deyip göz ucuyla kıza baktı. "Gerçi öldürmek isteyen daha çok sen gibi görünüyorsun Cesar. Samira seni pek umursuyor gibi görünmüyor."

Cesar hırsla gözlerini birkaç saniyeliğine yumarken, ilk kez kendine hâkim olmaya çalıştı. Bazı şeyleri kaybetmek istemiyordu ve bu uğurda çabalaması gerekti. Öfke, sinir ikilisi arzu ettiği şeylerden kendisini sadece mahrum ederdi. Aslında konuşsa rica edecekti ama o an konuşacak gücü bulamadı kendisinde. Konuşursa söyleyecekleri yapacaklarından ayrılarak pek hayır getirmeyebilirdi. Elini uzatarak nazik bir şekilde kızın bileğini yakaladı. İzin istercesine Samira'nın suratına baktığında, beklediği cevabı almıştı. Kız başını onaylarcasına sallayarak, ilerlemeyen adamın arkasından yürümeye başladı. Tüm bunlar olurken sözde kocasına tek bir kez bile bakmamıştı. Kendisinden kaçan ikiliye dikkatlice izlerken, Araz bu sefer kimseyi kızdıramamış olmanın verdiği gerginlikle olduğu yerde kalmıştı.

Cesar kızı arabanın ön tarafına doğru getirdiğinde, arabaya binmek yerine kızın sırtını kapının üzerine yasladı. Şimdi aralarında sadece santimetreler vardı. Bir süre konuşmadan sadece baktı. Saçlarına, gözlerine, burnuna, dudaklarına... Aslında öyle çok özlemişti ki, öyle çok canı yanmıştı ki o uzağındayken, fakat gururuna yenik düşemiyordu işte. Gururu diğer tüm şeylerden çok daha ağır basıyordu.

"Neyin olduğunu öğrenmek istiyorum." Daha sakindi. Daha az tehditkâr, daha az sertti şimdi. "Anlatır mısın bana Samira? O evde neler olduğunu, bu halde olmana sebep olan şeyin ne olduğunu, senden öğrenebilir miyim?"

Samira'nın yüzündeki alay yavaşça silinirken, kafasının içine doluşan düşünceler bir kez daha canını yaktı ama bunu belli etmeye pek niyeti yoktu. Şu an kendisine karşı daha yumuşak, daha anlayışlı durabilirdi. Bu durum günlerdir ondan uzakken bir kez olsun merak edip aramamasının üstünü örtmüyordu. Şimdi olanlar, geçmişi silip atmıyordu. Ona en ihtiyacı olduğu zaman yanında olmayışını, en kötü anını adını dahi söylemek istemediği sözde kocasıyla atlatmış olmasını telafi etmiyordu. Samira omuzlarını dikleştirmesine rağmen yüzündeki burukluk gözle görülür şekilde ortadaydı. Bakışlarını kaçırdı.

ZEHR-İ VİRANWhere stories live. Discover now