1 // apollon'a adanan patates kızartmaları

Start from the beginning
                                    

Şimdi yine birkaç hafta önce Baekhyun'un önderlik ettiği bir grupla birlikte yola çıkmışlardı. Jongin'in onun arkasından hüzünle baktığını farketmemişti yine siyah saçlı olan. Muhtemelen Sehun'un aklına zaten Apollon kulübesi gibi ışık saçan bir topluluktan onu sevebilecek birinin olduğu gelmemişti bu zamana kadar. Hele de bir şifacı tarafından. Jongin için sorun değildi, Sehun her yaz akşamı ateşin yanı başında yüzünde ufak bir tebessümle oturacaksa karşılık vermese de olurdu.

Kampa doğru koşarken yine ona olan sevgisinden kalbine bir ağrı saplanmıştı. Kardeşlerinin bir kısmı da kendisi gibi şifacıydı elbette ama onu istediklerine göre durumu gerçekten ağırdı. Yine de sakinleşmek adına kafasındaki kötü düşünceleri uzaklaştırdı, elleri titrerse ne olurdu sonra?

Beklediğinden daha kısa sürede alana varmıştı. Kısa sürede kulübeleri de aşıp tam ortada bulunan revirlerine vardı. Kapının önünde diğer görevden dönenler bekliyordu. Baekhyun, Kyungsoo, Minseok ve çok yakın olmadığı başka melezler endişeli bir şekilde gözlerini kapıya dikmişlerdi. Baekhyun ayağıyla yere vurarak bir ritim tutturmuştu, patlamak üzere olduğunu buradan çıkarabilirdiniz.

Çocuklar Jongin'i gördüğü gibi kapının önünü açıp geçmesine izin verdiler. Apollon'un oğlu hiçbir şey demeden içeri girdi ardından, kendini sevdiği adamın en kötü halini görmeye hazırlamıştı. Nitekim yine de Sehun'u kanlar içinde, bir sedye üzerinde gördüğünde titrekçe iç çekti.

"Jongin! Tanrıya şükür. Nabzı çok yavaş atıyor." Şifacı kardeşlerinden biri endişeyle yanına vardı. "Göğsünde derin bir yarık var, kaburga kemiklerinden biri içeri batıp iç kanamaya neden olmuş." Jongin bu sözlerle fenalaşacak gibi oldu. Yeraltının oğlunun yeraltına bu kadar yakın oluşu korkunç gelmişti o an ona.

Ancak dışarıya bunu belli etmedi. Kardeşinden gerekli birkaç bilgiyi daha öğrendikten sonra sedyeye yaklaştı. Sehun'un bilinci yerinde değildi elbette. Siyah saçları sedyeye dağılmıştı, üzerindeki tişört yırtılarak alınmış, pantolonu ise kanlar içindeydi. İşe koyulmadan önce âşık olduğu surata son bir kez daha baktı.

Onu kurtardığında babasına bir adak adayacaktı.

İki Gün Sonra

"Yemek yemedin yine değil mi?" Chanyeol arkadaşına doğru yaklaşıp o da merdivenin basamağına oturdu. Revirin kapısının hemen önündeydiler. Hava iyice karardığından sadece direklerdeki lambalardan ışık geliyordu. "Sana yemekhaneden bir şeyler aşırdım." Gülümseyerek bir torba uzattığında Jongin gülümsemeden edemedi. Normalde yemek saatlerinin dışında yemekhaneye girmek yasaktı, Chanyeol ve diğer Hermes kulübesi üyeleri içinse bu kural bir anlam ifade etmiyordu tabii.

"Teşekkür ederim Chanyeol." Jongin hediyeyi kabul edip beklemeden içinden bir kurabiye çıkardı. Oldukça acıkmıştı fakat Sehun'un yanından ayrılası gelmiyordu. Zaten iki gündür revirdeki refakatçi yatağında uyumaya alışmış, diş fırçasını bile oraya taşımıştı. Yara içindeki yüzünü izlemekten başka bir şey yapamaz olmuştu artık.

"Nasılsın?" Arkadaşı onun Hades'in oğluna olan düşkünlüğünü bilen nadir kişilerden biriydi. Korkusuz bakışlarının Sehun'un adı geçtiğinde titrediğine şahit bile olmuştu.

Jongin sorusuna ilk başta iç çekerek cevap verdi. "O kanlar içinde, babasına hiç olmadığı kadar yakınken, çok korktum Yeol." Gözlerini ilerideki kendi kulübelerine dikmişti şimdi. Birkaç kardeşi dışarıda gitar çalıp eğleniyordu, saat iyice ilerlediğinden bolca vakitleri vardı eğlenmek için. "Kikloplardan biri uçurumdan yuvarlamış onu, sivri bir kayanın üstüne düşmüş. Tanrılarım, yaşıyor olduğunu düşünmek bile gece ağlamama neden oluyor."

Hermes'in oğlu bir şey demedi. Dostunun perişan halde olduğunu görebiliyordu, üstelik o da Sehun için üzülmüştü. Çok yakın olmasa da o da arkadaşıydı ne de olsa. Birlikte koşuşturup eğlenen melezleri izlediler bir süre. Jongin o sırada yemeğini yemeye devam etti. Küçük olanlardan bazıları çimenlerde yuvarlanıyor, diğer bir köşede Athena ve Ares kulübelerinden iki kişi düello yapıyordu. Hephaistos'un kızlarından biri arkadaşının bisikletini tamir etmekteydi o an, Kyungsoo ve Minseok biraz daha ötede hararetli hararetli bir şeyler konuşuyorlardı. Herkes kendi halindeydi kısaca, yazın tadını çıkarmak en doğal haklarıydı ne de olsa.

"Ayağa tamamen kalkana kadar başından ayrılıp da kendi yatağımda yatamam. Bir şey olur da yanında olmam diye aklım çıkıyor." Sarışın çocuk bakışlarını gökyüzüne çevirdi sonra. Gökyüzünde şimdi halası Artemis'in hakimiyeti vardı. "Jongdae odasına başka şifacı sokmadığından bahsetti." Jongin arkadaşının sesindeki alaya aldırmadı, bunun yerine kurabiyelerden bir tane daha yiyebilirdi. Sehun koca dört sene içinde şimdi ilk kez avuçlarının arasındaydı ve böyle zor bir durumdayken onu kardeşlerine bile emanet edemezdi.

"Uyanmasını bekliyorum sadece. Kahvaltıda patates kızartmalarımın hepsini babama adadım, uyanmak zorunda." Kalın dudaklarını sevimlice büzmüş, sinirli sinirli mırıldanırken pembe saçlı olan onun bu haline güldü. Arkadaşı duygusal herifin teki olsa da karnı doydukça kendini biraz daha iyi hissettiği aşikardı.

Görevini tamamlamış olmanın verdiği rahatlıkla oturduğu merdivenden kalktı. "Ben bir antreman kulübesine uğrayayım." Jongin oraya kimin için gittiğini bildiğinden yan yan sırıttı. Baekhyun böylesine haylaz bir melezin ondan hoşlandığını bilse ne tepki verirdi acaba? "Sen de yemeklerini aksatma. Jongdae endişeleniyor." Hâlâ oturmakta olan arkadaşına üstten bir gülümseme daha verdikten sonra çıktığı merdivenleri üçerli üçerli inip çimenlere atladı ve kısa sürede gözden kayboldu.

Jongin yine yalnız kalmanın verdiği sıkıntıyla baş başa kalmıştı. Yixing ve Chanyeol sık sık uğruyor olsalar da sonsuza dek burada, onun dertlerini sırtlanamazlardı ne de olsa. Derin bir nefesi içine çekip ayaklandı, sevdiği adamın yanına geri dönecekti şimdi.

İnmiş olduğu iki basamağı da çıkıp revire girdi ve çok da büyük olmayan kulübenin dört hasta odasından tek dolu olanına yürüdü. Diğer melezler hafif berelerle görevi atlattığından sadece pansumanlarını olup ayrılmışlardı zaten. Tek ağır yaralı olan Hades'in çocuğuydu. Yönetim konseyi kikloplardan ele geçirdikleri kitaba karşılık bunu bir zafer saydıklarında Jongin nasıl da sinirlenmişti!

İki gündür yaptığı gibi kapıyı açıp odadaki kendi bölümüne yürümekti planı ama babasının ona bir süprizi vardı.

Elinde değildi, kalbi onun siyah gözlerini gördüğü gibi hızlandı, teni tenine dokunma arzusuyla yanıp kavrulmaya başladı. Dokunamazdı ki, garip kaçardı muhtemelen.

"Jongin." Dedi kalın ama fazlasıyla halsiz ve kısık sesiyle. Adını ağzından duyması bile yanaklarının kızarmasına neden olmuştu. Bir taraf böylesine duyguları doruklarda yaşarken, diğerinin ölü gibi olması hangi tanrı veya tanrıçanın adaletiydi acaba? "Gördüğüm ilk yüzün seninki olması ne hoş süpriz."

---

sonra dedim ki...ilk bölümü de atayım bari...umarım birileri okur

güneşin oğlu geceye tutulmuş] sekaiWhere stories live. Discover now