"Harry," dedim parmaklarımdan birini çikolata rengindeki bukleye dolayıp. "Senin için böyle hissetmek beni korkutuyor."

Kaşları bariz bir şekilde çatılırken belimdeki sarılı kollarının daha da sıkıldığına yemin edebilirdim.

"Nasıl hissediyorsun?"

"Doyumsuz," dedim bir çırpıda. "Siktiğimin okulunda senden bir an bile ayrı kalamıyorum." Derin bir nefes verdim, bu anlayabilecek birisi için bir aşk itirafıydı. "Başta sadece cinsellik için olduğunu düşünmüştüm. Ama o gece Zayn'i hiç istemedim, onunlayken de seni istedim. Sen odaya girdiğinde melek olduğunu sandım. Ve sonra o evde benimle aşk yapacağını söylediğinde..."

Asla böyle şeyler konuşmazdım, dinlememi istiyor, anlamayarak bakıyordu. Pantolonumdaki şişlik bile Harry'nin karanlıkta parlayan gözlerinden önemli değildi. MJ'nin mesajlarıma cevap vermemesi önemli değildi, dışarıdaki gök gürültüsü önemli değildi, Zayn'i balodan önce öpme isteğimin şiddeti önemli değildi. İskandinav tanrıları ya da Çin Seddi önemli değildi. Korkuyordum çünkü ben umursamaz biriydim, korkuyordum çünkü olması gereken bu değildi, korkuyordum çünkü o kaybedilmesi çok kısa sürecek bir oyundu.

"Kaçacağız ve orada hepsi son bulacak," diyerek bana güvence verirken ses tonu şaşkınlıkla huzur hissi arasında koşturan bir tavşandı.

Kaçacağını bile kabul etmesi zordu. Hevesli bir şekilde ben istemiştim ama şimdi sırf benim için bunu onaylıyor olması göğsümü sıkıştırıyordu.

"Ailenden ve yaşadığın yerden habersizce çekip gitmek istediğine emin misin?" Çekingence sordum, hayır dese hem kalbimin kırılacağı hem de mutlu olacağım bir soruydu.

"Louis," diye fısıldadı ellerini yüzümün iki kenarına koyup elmacık kemiklerimi okşarken. "Louis sen yalnızca şimdi karşında duran Harry'nin değil tüm hayatını derslere ve bilgiye adamış, herkesi gururlandırmak zorunda olduğunu hisseden o yalnız çocuğun da hayatı boyunca isteyip beklediği kişisin. Bunun Zayn olduğunu sanıyordum ama o sanırım yalnızca kardeş gibi görerek sevdiğim biriydi. Sen farklısın, sen... Seni hiçbir şeye değişmem."

Midemin gerisinden kaburgalarıma havalanan kelebekler yine iç organlarımı konuşturmaya başlamıştı.

Beynim, "Ona bunu yapma, hayalleri var," diyordu.

Kalbim ve dudaklarım iş birliği içinde beynime tepeden bakarak "Öp onu ve verdiği her şeyi kabul et," dediler ortak ağızdan. "Sende ona her şeyi ver."

Penisim bile şu an biraz önceki gibi ilgi orospuluğu etmeyerek bu konuşmanın gidişatıyla kendi kaderini tahmin etmeye çalışırken yatışmış hâlde dinliyordu.

"Hayallerin, annenle aran nasıl olacak?"

"Benim hayalim sensin Lou. Annem bunu anlayacaktır."

"Tanrım..." gözlerimi yere diktim çünkü yüzüm kızarmıştı ve ağlayacak gibi hissediyordum. Ve ağlmak istemiyordum çünkü bu Harry'i korkuturdu ve hey- kimi kandırıyorum ki? Harry tuzlu gözyaşlarımı yalar, yanaklarımı öpücüklere boğar ve mutluluğum için elinden gelen her şeyi yaparak yine tek bir kusuru olmadığını bana milyonuncu kez göstermeye çalışıyormuş gibi davranırdı. "Harry lütfen beni al."

Harry'nin elmacık kemiklerimden çeneme inen parmaklarıyla dudaklarımız birleştiğinde kendimi şuursuzca ona ittim. O ise her zamanki gibi beni kaldırarak lavabonun fayanslarına oturttu. Pijamamı aşağı indirdiğinde penisim yine uyandı çünkü tamamen sertti ve Harry'nin dokunuşlarına muhtaçtı. "Seni alacağım bebeğim ama çok gürültülü olacak."

one step closerWhere stories live. Discover now