11. Bölüm - Şart

Start from the beginning
                                    

“Elinden geleni ardına koyma. Tekrar söylüyorum, ben yaşadığım sürece buna izin vermeyeceğim. Senden asla bir çocuğum olmayacak.”

Sakin çıkan sesime karşılık sert bir şekilde konuşuyordum. Bu kez korkmadım. Gözlerine bakmaktan hiç ama hiç korkmadım. Mavi gözleri sinirden parlıyordu ve bunu fark etmemek için salak olmak gerekirdi.

“Beni buna zorlama! Yemin olsun ki üstüne kuma getiririm. Sen vermezsen o verir bana çocuk.”

Beni tehdit ettiği şeye koca bir kahkaha attım. Gülmeme şaşırmıştı. Belki de delirdiğimi düşünüyordu ve evet beni delirtmişti.

“Çok iyi olur, böylece gitmem daha da kolaylaşır!”

İkimizin de göğsü hızla inip kalkıyordu. Yüzlerimiz kıpkırmızı olmuş, Çınar’ın boyun damarları şişmiş haldeydi. Her şey bir anda gerçekleşti. Dudaklarımın hemen üstünde Çınar’ın dudaklarını hissettim. Ben daha neler olduğunu kavrayamadan dilini ağzımın içine sokmuş büyük bir şehvetle beni öpüyordu. Öylece dondum kaldım. Ne yapacağımı bilmiyordum. Daha önce kimse ile öpüşmemiştim ve karnımdaki ağrı normal miydi?

Büyük bir kuvvetle iteledim onu. Dudaklarım nabız gibi atıyordu. Şaşkındım. Nefes alıp vermekte zorlanıyor gibiydim. Bir insan neden nefret ettiği bir insanı öperdi? Öpüşmek bambaşka bir duyguydu. İnsan sevdiği birini öperdi. Çınar beni neden öpüyordu?

“Ne yaptığını sanıyorsun? Sakın bir daha bana dokunma!”

Hızla odadan ayrılıp alt kata indim. Kalbim çok hızlı atıyordu. Öyle hızlı atıyordu ki göğüs kafesimi kırıp çıkacak gibi hissediyordum. Gözlerim doldu. Ağlama hissiyatı tüm bedenimi sarıp sarmalamıştı. Kendimi son anda tutup gözyaşlarımı geri gönderdim. Utançtan ölecek gibiydim. Halbuki ben utanılacak bir şey yapmamıştım. Çınar beni öpmüştü.

Salondan gelen sesler eşliğinde oraya doğru gittim. Emine anne yaşlarında bir kadın, iki genç kadın ve bir erkek gelmişti. Yanlarına gidip hepsine hoş geldin dedim.

“Bu benim ablam Gülsüm, kızları Bedia ve Nuran. Bu da oğlu Karan.”

Hepsine gülümsedim. Emine anne kadar onlarda iyi insanlar gibi gözüküyorlardı. Kapıdan gelen seslere başımı çevirdiğim de ise bir oğlan çocuğunun geldiğini gördüm. Yedi yaşında gibi duruyordu. Koşarak Bedia'nın yanına gitti.

“Anne, Çınar dayım nerde?”

İsmini duymam ile kaskatı kesildim. Az önce odada yaşadıklarımız aklıma gelince kötü oluyordum. Başka şeyler düşünmeye başladım. Emine anne sorar gözlerle bana baktı. Çınar’ın nerede olduğunu soruyordu.

“Biraz rahatsız, başı ağrıyor. Gelir birazdan.”

Emine anne birden telâşlanıp ayağa kalktı. Oğlu için endişelendiğini görebiliyordum. Kaç yaşında olursa olsun evlat evlattı.

“Nesi var oğlumun, kızım? Neden bana söylemedin? Demek o yüzden kahvaltıya inmedi.”

“Otur oturduğun yere Emine. Senin oğlun daha önce hiç rahatsız olup da kahvaltıya inmemezlik yapmadı. Belli ki karısına naz yapıyor.”

Hepsi bir ağzından gülerken ben utançtan kıpkırmızı olmuştum bile. Demek Çınar bana gerçekten naz yapıyordu. O da biliyordu merhametli biri olduğumu. Benim yerime başka birisi olsaydı değil nazını, dırdırını bile çekmezdi. Ben dayanıyordum. Çünkü biliyordum ki elbet bu kara günler bitip aydınlığa ulaşacaktım. İşte o zaman herkes benden af dileyecekti.

"Kimler gelmiş?"

İyi insan lafının üzerine mi gelirdi?

İti an çomağı hazırla mıydı?

Doktor Hanım (TÖRE)Where stories live. Discover now