(4.4)-Dördün çizgisi

Start from the beginning
                                    

"Arkasındayım," dedim. "Onun yanına gitmem zaman almayacak." Çenemi kaşıdım. "Toprak'ın bir yılı dolmadan, kanı kurumadan bu iş bitecek."

"Arkanda bırakacakların peki?" Cenk bana bu soruyu sorduğunda yutkundum. "Onlar ne olacak?"

"Bencil biriyim sanırım," dedim. "Bilmiyorum. Tek bildiğim, onsuz aldığım nefesin bile canımı acıttığı."

"Toprak iyi biriydi," diye konuştu. "İçini rahatlatmaya yetmeyecektir İdil ama o benim tanıdığım en dürüst ve en iyi adamdı."

"Hayatını kurtardığını söylemiştin." diye konuştum sakince.

Güldü. "Evet, üniversitedeyken başını beladan çıkarmayan bir tiptim. Eh, şimdi de öyleyim gerçi. Bir gün, sistemlerini çökerttiğim bir çete peşime düştü. Buldukları yerde infaz edeceklerdi beni. Kulağa ütopik geliyor değil mi? Yirmi birinci yüzyılda bu olanlar, gerçekten de ütopik ama bir o kadar da gerçek. O dönem Toprak bir restoranda çalışıyordu. Gece yarısını geçmişti. O iş yerini kapatmak üzereyken yanına gidip beni saklamasını istedim. Nedenini, nasılını sormadı bile. Benimle içeri girdi ve sessizce bekledi. Bu yetmezmiş gibi aynı üniversitede olduğumuzu öğrenince arkadaşım oldu. Bilirsin, insanlar tehlikeli şeyleri mümkün oldukça uzak tutmak ister kendilerinden ama o öyle değildi. Toprak'a göre doğru olanı yapıyorsan sonuçlarının önemi yoktu. Kazan ya da kaybet, en azından ilerlediğin çizgi olması gerekendi. Tüm hayatı bu uğurda geçti ve yaşasaydı inan bana böyle geçmeye de devam edecekti."

Derin bir nefes aldım. "En çok da bu zoruma gidiyor işte," Cenk beni dikkatle izlerken ayağa kalktım ve ellerimi kısacık kalmış, koyu sarıya boyanmış saçımdan geçirdim. "Onu kötülükte suçlayabiliyorlar ve üstelik ona bu lekeyi sürenler, kirli olanların ta kendisi."

"Öyledir," dedi. "İnsanlar başkalarına çamur atmayı sever, İdil. O çamur hiç çıkmaz çünkü. Kendisi çıksa, izi kalır."

"Bu defa değil," diye konuştum. "Bu defa, o çamur sahiplerini bulacak." İç çektim. "Bulmalı."

"Bunun için buradayız," dedi.

"Cenk," İsmini seslendim. "Tanıdığın bir koç falan var mı?" O bana anlamsızca baktığında gözlerimi ellerime indirdim. "Az da olsa dövüşmeyi ve olabildiğinde iyi silah kullanmayı istiyorum. Bunun için de yalnızca üç ayımız var."

"Üç ayda tetikçi mi olacaksın?" Cenk güldü. "Komik olma, İdil. İnsanlar bu işlere yıllarını harcadıklarında bile hayatta kalabilmelerinin garantisi yoktur."

"Hayatta kalmak isteyen de yok," diye umursamazca konuştum. "Sen sadece şu bahsettiğim birini ayarla, gerisini bana bırak."

"Tanıdığım biri var," dedi. "Çok uzakta değil ayrıca."

Ona merakla baktığımda ayağa kalktı ve elini uzattı. Uzattığı ele şaşkınca bakarken "Ben Cenk," diye göz kırptı. "Beş yıllık boks tecrübem ve silah kullanma yeteneğim var."

Gözlerimi kıstım. "Cinayet falan da işledin mi bari?"

Başını iki yana salladı ve benimki gibi alaylı bir sesle konuştu. "Hayır ama bu işleyemeyeceğim anlamına gelmiyor." Elini tutmam için salladı. Elini sıktım. "Öyleyse," dedi. "Üç ay boyunca sıkı bir eğitim gerekiyor sana. Dayanabilecek misin?"

"Ben," dedim. "Onsuz yaşamaya dayanıyorum, bahsettiğin eğitim ne ki?"

*

"Daha hızlı!" Cenk bana bağırdığında göz devirerek hızımı artırdım. Gerçekten de bahsettiği kadar zorluyordu beni. Cenk'e göre bir insan hırslanırsa yapamayacağı şey yoktu ve her ne kadar fikrimi başta ona söyleyerek hata yaptığımı sansa da beni hırslandırmakta da üstüne yoktu. Cinsiyetimle ilgilenmiyordu bile. Bir kadın da bir erkek kadar güçlü ve dayanıklı olabilirdi ona kalırsa. Tüm mesele, iradede bitiriyordu. "Toprak'ın katillerini bu zayıf bedeninle mi yeneceksin?" Cenk'im haykırışı öfkemi artırırken bunu bilerek yaptığını bilsem de ne zaman bu mevzu açılsa öfkemi kontrol edemiyordum. Gün geçtikçe içimdeki nefret tohumları büyüyor, beni bile yutacak hale geliyordu.

İkinci TekilWhere stories live. Discover now