(4.2)-Dördün kırık hüznü

Começar do início
                                    

Hatıralar beni zorlarken Barış'ın boğazını temizleyerek yemeğe başlamasıyla kafamı iki yana salladım ben de. Titrememesi için zorlandığım elimi kaldırıp çatalımı kavradım ve ağzıma güç bela bir şeyler attım. Gözlerim dolmuştu. Bu ailenin kuralı yıkılmıştı çünkü artık masa tam olmasa, onun boşluğu orada bir yerlerde olsa da yemeğe başlamıştık. Bir yudum su içerken sol gözümden bir damla düştü. Kimseye belli etmeden başımı eğdim. Birazdan çıkıp sevdiğim adamın gömüldükten sonra hiç gitmediğim mezarına gidecek ve sonra da ne pahasına olursa olsun Tunç Baymer ve arkasında olan herkesin canını yakacaktım. Biliyordum, aklımdakileri yaptığımda cehennemde yanmayı hak edecek kadar günaha bulaşmış olabilir ve Toprak'tan sonsuza dek ayrı düşebilirdim fakat eğer ona olanları yanlarına bırakarak cennete gideceksem, cayır cayır yanmayı tercih ederdim. Toprak'ın hislerini artık daha iyi anlıyordum üstelik. O, bir arkadaşını kaybetmiş ve onun gibilere zarar gelmemesi için mücadele etmişti yaşadığı her an. Ben de onu kaybetmiştim, bir daha kimse benim çektiğim acıları çekmesin diye fedakarlıkta bulunmayıp ne yapabilirdim ki? Buna mecburdum. Sevdiğim adamın anısına leke sürenlerin haksızlığını tüm dünyaya duyurmaya mahkumdum. Eğer yapmazsam ona olan sevgime ihanet etmiş olurdum.

Yaşımı gizlice silip başımı kaldırdığımda herkesin gözünün üstümde olduğunu gördüm. Annemler az da olsa tebessüm ediyorlardı sonunda normale dönmeye başladığımı düşünerek. Oysa ki ben normal değildim, artık bu imkansızdı. Kalbim durana kadar içimde saklı kalacak olan o acıyla, daima kanayan yaralarla yaşayacaktım yalnızca. Zor olacaktı lakin Toprak için birkaç ay daha yaşamaya değecekti. Buna tüm kalbimle inanıyordum.

Yemekten sonra hiçbir şey demeden kalkıp bulaşıkları yıkadım Müge ile. Ardından Savaş'a baktım. Beni içlerinde en iyi anlayan insan oydu belki de. Çünkü Savaş da çok sevdiği birini kaybetmişti. Fakat ben onun kadar güçlü değildim. Deli gibi sevdiğim adam o toprağın altındayken devam edemezdim. Bunu yüreğim istese bedenim, aklım istese kalbim kabul etmezdi.

"Ben," dedim düz bir sesle. "Toprak'ın yanına gidiyorum."

Annem ve babam birbiriyle bakıştığında onlara gülümsemeyi deneyerek evden çıktım. Bugün ağlamak için kendime izin verdiğim son gündü. Yürüyerek mezarlığın girişine geldiğimde duraksadım. Toprak'ın ölmesi yüreğimde bir sızıydı ama en çok da zamansız ölmesiydi beni acıtan. Düşündükçe yıkılmam, onun evleneceğimiz gün gömülmesinden dolayıydı. Bilirdim, herkes ölürdü ama kimse kolay kolay yeni bir hayata başlayacağı gün gömülmezdi. Kaderimiz böyle yazılmıştı ve isyan etmeyecektim artık ama hiçbir şey olmamış gibi davranamazdım. Ne zaman buraya gelsem üstümde gelinliğimle onun mezar taşını görüşümü hatırlayacaktım ve o burada olduğu sürece hatıralar beni öldürse de buraya gelmekten vazgeçmeyecektim.

İlerleyerek onun ismini gördüğümde yorgunca kabrinin önünde oturdum öylece. İlk günkü gibi değildi. Mezarının etrafını taşla kapatmış, onu da burada yapayalnız bırakmışlardı. Parmaklarım toprağına değdiğinde "Merhaba," diye mırıldandım. "Nasıl başlamalıyım bilmiyorum," Ağlamamak için gözlerimi kaldırıp semaya baktım. O da böyle yapardı. Nedenlerimiz farklı olsa da o ne zaman dışarı çıksak gökyüzüne bakar ve sırf bu yüzden bile insan şükretmeli, derdi. "Uzun zamandır gelemediğim, seni burada yalnız bıraktığım için özür dilemeliyim ilk önce galiba." Burnumu çektim. "Hatırlıyor musun bana bir keresinde sana ölümden korkup korkmadığını sormuştum ve sen bana herkesin ölümden korktuğunu ama annenin gerçekten yaşayabilmişsen ölümün yalnızca yeni bir başlangıç olduğunu söylediğinden bahsetmiştin. Biliyorum, sen her anı dolu dolu yaşadın Toprak. Gözlerinde hayata dair tüm inançları sana her baktığımda gördüm ve yine biliyorum ki Allah da gördü. Yeni bir başlangıç yapmışsındır umarım. Tertemiz cennet bahçelerinde, bir yerlerden gülümsüyorsundur. Dilerim, Allah benden aldığı o huzuru da sana vermiştir sevgilim." Gözlerim parmağımdaki yüzüğüne takıldı. Onu hiç çıkarmamıştım ama artık parmağımda taşımam da anlamsızdı. Onu bir kolye yapıp boynuma asacaktım ve o halka kalbime her değdiğinde Toprak'ın gülümseyişini anımsayacaktım. "Aklım başımda değildi uzun zamandır, acın o kadar çoktu ve hala o kadar çok ki kendime gelemedim Toprak. Burada olsaydın kalbimde yaşadığın sürece canımın yanmamasını gerektiğini söylerdin farkındayım fakat ben ne yaparsam yapayım yetemedim kendime. Her şey bir peri masalındaymışız gibiyken ne zaman bu kabusa uyandım, hala anlamıyorum zaten. Belki de anlamak istemiyorumdur, bilmiyorum. Sana sarılmayı, hiç değilse o mavi gözlerinde kaybolmayı o kadar çok özledim ki tüm bu yükleri taşımak beni bocalatıyor bazen. Sanki yıllar önce kaybetmişim gibi hissediyorum ama acın da tam tersine o kadar taze ki ne yapmam gerektiğini bilmiyorum." Mezarına baktım. Çiçeklerle doluydu. "Beni affet, lütfen. Seni son kez göremediğim, ölü de olsa bedenine dokunamadığım için affet. Yetişemediğim için de affet. Toprak, beni yaptıklarım ve yapacaklarım için herkesten önce sen affet olur mu? Biliyorum, senin o kadar temiz bir yüreğin var ki affedersin hemen, kıyamazsın bana." Ağladım. "Beni izliyorsan orada bir yerde, yalvarırım üzülme. Gözyaşlarımı bağışlamalısın çünkü elimde değil. Ben sana bakarken bile gözleri dolan biriydim, senin yokluğunda nasıl ağlamazdım ki? Hakkında söyledikleri için de üzülme tamam mı?" Dudağımı ıslattım. "İnsanlar ne derse desin Toprak, ben senin o iyiliklerle doldurduğun kocaman kalbini gördüm. Biliyorum yaşıyor olsaydın insanların sözlerine kulak asmazdın ama ben katlanamadım işte. Senin hatıralarına, acılarına bile zarar vermeye çalışmalarına katlanamıyorum. Senin kadar güzel birini çirkinlikle suçlayan insanların sesini duymaya, burada yatmana sebep olanların hayatlarına hiçbir şey yaşanmamış gibi devam etmesine tahammül edemiyorum. Sen daima insanları mutlu etmek için çabaladın, son anında bile bunun için savaştın. Ben seninle gurur duyuyorum, yemin ederim ki hayatımda hiçbir şey bu kadar onurlandırmamıştı beni. Yine de... Gözlerini görmek isterdim bir şansım olsa. Bencilce biliyorum ama zamanı geri sarmak, seni bu işlere bulaşmaman konusunda uyarmak isterdim. Canının yanması ölmenden iyi gibi geliyor kulağa. Fakat bir yanım da iyi ki diyor. Sen bunun için yaratılmıştın çünkü. İnandığın değerleri savunmak ve adaleti sağlamak için okumuştun o bölümü. Mezun olduğun gün ettiğin yemin hala kulaklarımda. Sen sözünü tuttun ve şerefinle hayat gözlerini yumdun ama sana izin vermediler be Toprak. Orada uyumana, acımı içimde yaşamama bile izin vermediler. Bizden çok şey çaldılar ama gururumuzu çalamayacaklar." Alnımı toprağına dayadım. "Artık girmiyorsun rüyalarıma. Oraya bile gelmiyorsun. Bilsen oysa, seni rüyalarımda da olsa görmeye o kadar muhtacım ki bir bilsen..." Derin bir nefes aldım. "Sen gibi kokmuyor mezarın, sana sarılırken hissettiğim gibi hissettirmiyor burası. Mezar taşın senin gibi ısıtmıyor içimi. Sensiz olmuyor." Kalbimi biri sıkıyor gibiydi. Yutkundum. "Söz veriyorum Toprak, en kısa zamanda senin yanına geleceğime söz veriyorum."

İkinci TekilOnde histórias criam vida. Descubra agora