GİRİŞ

1.2K 99 105
                                    

Herkese merhaba, 

Uzun zaman sonra Watpadd'e döndüm. Biliyorum buraları çok ihmal ettim. Ama yaşadığım ve yaşayacağım o kadar çok şey varmış ki hayatta bana kızmayın. İşte yeni hikayemle karşınızdayım. Hikayenin ilk sahnesi yine benim hissettiklerimle ilgili. Akın ben değilim. Aslında sadece yaşadığımız o an benziyor. Bu sahneyi yazarken çok zorlandım. Ama değdi. Yeni hikayemde bana destek olursanız çok sevinirim. 

Sizi seviyorum. 

***

Ölüm treni tam da mezarlıktan kalkmak için düdüğünü çalıyordu sanki. Yankılanan ses kulaklara doldu, gözyaşlarına karıştı ve sonunda sessizliğe gömüldü. Mezarlığa yakın bir yerden gelen düdük sesi Akın'ın irkilmesine sebep bile olmamıştı. Ama düşündürtmüştü onu. Hissedemediği hissizliğin tam ortasında bir düşünce belirivermişti kafasında.

Geri dönmelerinin bir yolu yok muydu?

Acı batağına her göz yaşında daha da çekilen Akın, o sabah tek başına hayatta kalacağını bilmenin acısıyla uyanmıştı. Artık günaydın diyebileceği birileri olmadığının farkındaydı. Sarılabileceği, öpebileceği, gece yatarken üstünü açtığında örtecek birileri artık yoktu. Saçlarında biriken kar taneleri almıştı ondan anne ve babasını. Basit bir trafik kazası ikisini de hayatından kopartmıştı. Artık yapayalnızdı. Yanında kim olursa olsun yapayalnız hissedecekti.

İçindeki hisleri anlayamıyordu Akın. Karşısındaki iki tahta tabuta bakıyordu. İçlerinde en sevdiği iki insan sessizce uzanırken, Akın sadece izleyebiliyordu. Yanlarına koşmak istiyordu. Uyanın demek... Tabutları yumruklayıp onları uyandırana kadar vurmak. Hiçbir şeyin işe yaramayacağını bilmenin duygusu içine oturmuş olacakları seyrettiriyordu Akın'a. Kafasındaki ses susmuyordu. Sürekli aynı cümle kafasının içinde yankılanıp duruyordu.

"Uyanın. Lütfen son bir kez sizi sevdiğimi söyleyeyim."

Gözyaşlarını tutmak için uğraşmıyordu. Ağlamak karakterine tersti. Ağlarken kimselerin onu görmesini istemeyen genç adam, tüm o gözyaşlarını onu izleyenlerin önünde toprağa akıtıyordu. Toprağa gözyaşlarıyla birlikte düşen kar toprağı yumuşatarak çamur haline dönüştürüyordu. Toprak verdiğini almanın kolaylığını sunuyordu sanki.

Ölüm son iyiliğini yapmıştı yine. Bu dünyadan aldıklarının karşısına ikinci defa çıkamayacaktı. İlk ve son kez çıkardı hep istediklerinin karşısına.

Etraftaki siyah giyinmiş kalabalığın arasından iniltiler yükseliyordu. Bin bir çeşit düşünce peydah oluyordu son yolculuk denilen bu olayda. Gidenler için üzülenler sessizliğe sıkıştırdıkları gözyaşlarını saklamaya çalışırken, tabutun içinde kendisi olmadığı için sevinenler bile vardı. İnsanoğlu bir kez daha garip bir edayla ikiye ayrılıyordu. Tam da ölümün ana merkezinde.

Artık onları yollamanın vakti gelmişti. Akın önündeki iki koca çukura baktı. Daha önce çocukken düştüğü karanlık çukur geldi aklına. Saatlerce anne ve babasının onu arayışı. Aynı korkuları tekrar yaşadı o an. Annesi karanlıktan korkardı. Peki o ne yapacaktı sonsuza dek kalacağı bu çukurun içinde? Akın, annesi korksa bile korktuğunu bilemeyecekti. Çığlıklarını duyamayacaktı. Ona yardım edemeyecekti. Gitmelerini istemiyordu. Çoktan gitmişlerdi ya... Babasının yanında olduğunu hatırladı. Annesi korktuğunda babasının onu teselli edeceğini. Hiç yanından ayrılmayacağını. Hep birlikte olacaklarını....

Çukurlara konulmalarını izledi. Üstlerine atılan her kürekte kalbine açtığı iki çukur daha da doluyordu sanki. Hala ne hissettiğini bilmiyordu. Ne hissedeceğini de. Bir kürek toprakta o attı üstlerine. Sonunda birer kara parçasına benzediler. Okyanusun ortasındaki iki küçük ada gibi.

Etrafta kimse kalmayana kadar bekledi Akın. Tek başına kalmayı ve veda etmeyi bekledi. Son cümlelerinin başlangıcına nasıl başlayacağını düşündü bir süre. Bağırmak istiyordu. Haykırmak. Suratını göğe dönüp yeryüzüne inen her bir kar tanesinden hesap sormak istiyordu. Ama bir anlamı yoktu. O artık eski Akın değildi. Değişmiş hissediyordu. Büyümüş. Zorla büyütülmüş.

Bir anda içine doluşan bir fikirle biraz ferahlamış hissetti. Bir gün kendisinin de öleceğini biliyordu. Annesi ve babasıyla kavuşmasının tek yolu buydu. Yanaklarında biriken gözyaşlarını elinin tersiyle sildi. Tek başına kaldığı mezarlıkta yüksek sesle konuşabilmenin özgüveniyle,

"Yakında görüşürüz. Sizi seviyorum." diyerek saatlerdir elinde beklettiği üzeri karlarla kaplanan gül destesini iki mezarın tam ortasına koyarak arkasını döndü ve yürümeye başladı. Attığı her adımın bunca zamandır kaçtığı ölüme daha da yaklaştığını bilerek. 

***

Yorumlarınızı bekliyorum.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Apr 18, 2020 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Ölmeden ÖnceHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin