0.2

88 12 6
                                    

bir an dönüp etrafta gezdirdim gözlerimi sonra hiç düşünmeden yakasından tutup ayağı kaldırdım. bedenini tutup silindir şekildeki kolona yapıştırdığımda dudaklarından bir inleme döküldü. "sana burada sigara içemeyeceğini söyledim." irislerim yüzünün her bir noktasında tura çıkmıştı. benim aksime oldukça rahat ve sakin duruyordu. ve bu da insanların kavga esnasında karşı tarafı delirtecek yöntemlerindendi.

tek elini yakasını tüm gücümle tuttuğum elime çıkardı."sakin ol güzelim" ve o an güzelim kelimesinden soğuduğumu hissetmiştim. elimi üstünden çektim ve pantolonumun içine sıkıştırdığım gömleğimin çıkan parçalarını yeniden eski yerine tıkıştırdım. "haddini bil" dedim masadaki eşyalarımı toplarken.

beni izlediğinden emindim. hissettiğim berbat duyguyu bastırmaya çalışıyordum. yanıma kadar gelip, ceketimi alacağım sırada uzun parmakları ceketime baskı yaptı.

"neden bu kadar kastın? alt tarafı n-"

garsona seslenip yanıma gelmesini beklemeden bağırdım "bu yiyecekleri kasaya bırakacağım adrese gönderin" ve ceketi hızlıca çekip kasaya doğru yürüdüm. onu dinlemedim ve ona bakmadım ayrıca ona uygulayacağım dövüş tekniklerim havaya toz halinde yayıldı. o adamın zihnimde yok olmasını istedim. kağıda yazdığım ev adresinin yanına gerekli parayı bırakıp kafeden çıktım.

jaehyun ve yanındaki bayan bir kaç adım uzaklıktaki otobüs durağında oturuyorlardı. jaehyun sakinleşmiş görünüyordu ayrıca gülümsüyor ve kahkahalar atıyordu. rahatlamıştım en azından tüm tedirginliğim küçük kafede kalmıştı.

"hey!" jaehyun beni fark ettiğinde koşarak yanıma geldi. "daha iyiyim"

kadında yavaş adımlarla yanımızda durduğunda elimi jaehyun'un saçlarında gezdirdim. gözlerimi kadına çevirdiğimde elini bana uzattı.

"ben samantha, özel bir hastanede hemşireyim. anlayacağınız oğlunuz için ne gerekiyorsa yaptım"  gülümsüyordu ve kesinlikle gerçekciydi.

elini tutup sıktım "size minnettarım" aynı samimiyeti gösterip gülümsedim.

jaehyun elimdeki mavi kapşonluyu alıp giyinmeye başladı. "o iyi biri baba, ona bir teşekkür borçluyuz" dedi ve önden yürümeye başladı.

samantha da yavaşça yürümeye başladığında onlara uydum. o haklıydı, o anki sinir ve tedirginlikle ilk önce hangisi ile ilgilensem bilememiştim. ona teşekkür etmeliydim.

"baksanıza, San Diego'da asyalı bulmak zordur. yani demek istediğim... buraya sizi bir şey getirmiş olmalı?"

görünüşler farklıydı evet bunu hatırlamak daha yeni aklıma gelmişti. aklıma sadece bu gelmemişti tabii. bugünki o herifte Kore'dendi.

"düşüncelere daldınız" gülümseyerek yüzüme bakıyordu.

"ah pardon bir şey düşünüyordum da, evet buraya gelme sebebim var tabii zevk için veya farklılık olsun diye buraya gelmedim ama burayı seviyorum"

"anlıyorum, benim buradan dönmem gerek otopark bu tarafta daha sonra konuşur muyuz?"

bir an düşündüm bir teşekkür borcum vardı ve bunun dışında iyi biriydi. "tabii" cebimden telefonum çıkarıp samantha 'ya uzattım. "numaranızı alabilir miyim?"

kadın gülerek tefonumu elimden aldı. tuşlarda parmaklarını gezdirip çaldırdı. ve geri uzattı. "iyi günler dilerim" elini kaldırıp otoparka doğru yürüdü.

"hadi artık!"

başımı küçüğe çevirdim. "hm?"

"eve gitmek istiyorum"

koşarak yanına gittim ve saçlarını dağıttım "ne o küçük beyefendi sıkıldı mi?"

"yapma baba bu sabah coraline onları düzeltti yeniden dalgalanmalarını istemiyorum"

"neden? öyle daha güzelsin"

"işte bu yüzden" deyip yeniden minik ayakları eve doğru hareket etti. onu sinirlendirmek hoşuma gidiyordu.

evin sokağına çıktığımızda jaehyun koşmaya başladı. coraline bizi görmüş olacakki hemen kapıyı açtı.

"erken geldiniz" kollarını minik bedene dolarken bana bakıyordu.

"tatsız şeyler oldu, anlatırım"

"oh, anlıyorum"

herkes içeri geçtiğinde krem rengi koltuğa kendimi bıraktım.

"paket geldi mi?"

genç kadın mutfaktan bağırdı "evet, onu tezgahın üstüne bıraktım"

"ne paketi?" gelip yanıma oturdu.

"kafede yiyemediğin waffle ve milksake"

yanağımı öpüp ayağı kalktı "sen çok süper bir babasın ama şu an odama gidip uyumak istiyorum" cevap beklemeden merdivenleri çıkmaya başlamıştı bile. bende mutfağa gidip coraline'nın yaptıklarını izlemeye başladım. doğradığı havuçları su dolu tencereye gönderirken sandalyelerden birine oturdum.

bana dönmeden konuştu "akşam için bir planın var mı?"

"hayır, senin var sanırım?"

bana dönüp gülümsedi "aslında var. bu akşamı ailemle geçirmek istiyorum"

elimi çenemin altına koyup güldüm "eşinin veya kızının doğum günü mü?"

havuç dilimini bana uzatırken işine geri döndü "hayır ama onlara bir sürpriz yapmak istiyorum"

"peki anlaşıldı istediğin saatte çıkabilirsin"

havucu beyefediliğimden ödün vererek çiğnerken çalışma odasına yürüdüm. yeni bir makale hakkında konu düşünmem gerekiyordu. kapıyı kapatıp masaya oturduğumda çekmeceden bir kaç tane boş sayfa çıkardım taslak için. bu hafta dergi için yazacaktım. gazetecilikte işe başladığım günden bu yana dergi için bir kaç kez yazmıştım.

o yüzden bu beni daha iyi yazmaya teşvik ediyordu. mistik, fantastik veya romantizm olabilirdi. kararımı veremiyordum. konular arasında dolaşırken bugün gelmişti aklıma. yüzüm buruştu.

"iğrenç herif"

hayatımda yaşadığım en utanç verici anlar arasına karıştı bugünki dehşet. kurşun kalem parmaklarım arsında ezilirken buzlu cam kapıdan kadın silüeti gözüktü. bir iki kez tıkalandıktan sonra açıldı. coraline'dı.

"yemekler ve masa hazır. ben çıkıyorum ve ayrıca çorbanın sosunu ocağın üstüne bıraktım"

"teşekkürler, keyfine bak"

başını sallayıp kapıyı geri kapattı. o iyi biriydi ve benim ablam gibiydi. aramızda ki üç beş yaş bu hissi içimize koymuştu. sorunlarımızı birbirimizle paylaşırdık. hayatımdaki değerli birkaç insan arasında o da vardı. dış kapının açlıp kapanma sesi gittiğinin habercisiydi.

kalemi kenara iteleyip kollarımı masaya koydum ve başımı yerleştirdim. gözlerimi kapatıp sessizliği dinledim bir süre. hayatım monoton geçiyordu yorgun olamazdım ama bir şey vardı sanki. tarif edemediğim bir şey... belki de tekdüze geçen günler beni yormuştu?

kafamı kaldırıp bir ok gibi gerildim sandalyede. bir süre öyle durup ayağı kalktım. "sen bir babasın, paranı kazanıp oğluna güzel bir gelecek sunmalısın" kapıyı açarken bu düşünceler nedense içimi açmamıştı. "ow, fazla macera dolu" kendi kendime kahkahalar atarak yukarı çıkıyordum fakat zarif bir şekilde tıklanan çelik kapı beni durdu.

geri dönüp kapıyı açtığımda bu durumu hayal etmemiştim.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Nov 03, 2019 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

homophobia ; ymWhere stories live. Discover now