(3.7)-Üçün şoku

Start from the beginning
                                    

Güldüm. Elimdeki tepsiyle içeri geçtiğimde Toprak dalgınca oturuyordu. Çayları servis ederken kapı çaldı. Müge kapıyı açmaya giderken ben de tam oturacaktım ki Barış'ın sesi geldi. O içeri geçtiğinde elinden tuttuğu zavallı Damla da şaşkınca etrafına bakınıyordu. Gülmeye başladım. Bu sahne tanıdık geliyordu zira daha bir buçuk ay kadar önce aynısını biz de yaşamıştık Toprak ile. Gözlerimiz kesiştiğinde o da güldü. Barış "Yengenize merhaba deyin," diyerek bir koltuğa oturduğunda Damla gerçekten de afallamıştı. Gidip iki tabak kurabiye ve iki bardak çay daha getirdim. Hep beraber koltukta otururken onları tebrik ettim. Toprak da utangaç bir tebessümle ilişkilerini kutladığında Savaş hiçbir şey demeden Damla'yı izledi. Eymen ve Müge bir olup Barış'ın kabalıklarını çekiştirirken Barış'ın Eymen ile atışmaya başlaması çok sürmemişti. Savaş dudağını kıvırarak başını çevirdiğinde göz göze geldik. Gözlerindeki burukluğu görebiliyordum. Ona tebessüm ettiğimde Damla ona döndü. "Ee, an itibariyle aramızdaki tek yalnız sen misin Savaş?"

"Sayılmaz," dedi Savaş. "Benim de kalbim dolu, Damla."

Damla merakla sordu. "Kız arkadaşın nerede peki? Tanışmak isterim onunla."

Herkesin yüzündeki tebessüm silinse de Savaş omuz silkerken istifini hiç bozmamıştı. Acısını yüreğinin derinlerine gömüp bir şekilde yoluna devam edenlerdendi o. Acısı aynıydı ama kalbi toprağı ölen duygularının üstüne örtmüştü. Ona acımıyordum ama onun için üzüldüğüm de bir gerçekti. Savaş derin bir iç çekti. "Bu mümkün görünmüyor, Damla."

Barış araya girerek kız arkadaşının soru sormasını önledi. "Damla, kapatalım mı bu konuyu?"

Damla hiçbir şey anlamamış bize bakıyordu ki Savaş "Sorun yok, kardeşim." diye mırıldandı. "Kız arkadaşım yani Su, öleli yaklaşık yedi yıl oluyor." Damla ne diyeceğini bilemez bir vaziyette kaldı.

"Ben üzgünüm." diyebildiğinde Savaş omuz silkti.

"Sorun değil, Damla. Madem artık bizden birisin bilmende bir sakınca yok. Onu içimde yaşattığım için benim açımdan o hala canlı." Gülümsedi. "Her neyse, size dönelim. Başın belada derken Müge ve Eymen çok doğru söyledi. İkizim diye demiyorum ama Barış gerçekten bazen çok sinir bozucu oluyor."

"Yalan!" dedi Barış konunun tatlıya bağlanmasının verdiği mutlulukla. "İnanma onlara Damla, hepsi beni çekememezliklerinden." Beni ve Toprak'ı gösterdi. "Arkamda duran bir tek onlar."

"Tabii," dedim. "Barış mükemmel biridir, Damla. Biraz çılgındır ama kalbi tertemiz."

Damla güldü. "Bilmez miyim İdil?" derken kıkırtıya dönmüştü gülüşü. Barış hayran hayran onu izliyordu. "Daha bugün onu öğrencilerin topunu çalarken yakaladım." Müge kahkaha atmaya başladığında Barış huysuzca kendini savundu.

"Gülme Müge. Biri bana yaşlandığımı söyleyince dayanamadım."

"Barış," dedi Savaş. "Biz sadece yirmi beş yaşındayız dostum."

Barış yaşlarının yirmi dört olduğunu iddia ettiğinde Savaş da geçen doğum günlerinde yirmi beşinci yaşlarına girdiklerini söyledi. "Ben doğum tarihimi bilmez miyim?" diye homurdandı Barış.

"Ben de aynı gün doğdum farkındaysan," diye karşılık verdi Savaş. "Ben bilmez miyim peki?"

Barış "Tıp, sende beyin bırakmamış olabilir." dediğinde Savaş birden üstüne atladı ve ikizinin sevgilisinin önünde onunla kavga etmeye başladı. Birbirlerinin saçlarını çekiştirirken Toprak ile bu hallerini gülerek videoya aldık.

"Ben de sende beyin bırakmayacağım şimdi, o olacak."

Onlara alışması için Damla'ya göz kırptığımda Toprak'ın çayını tazelemek üzere ayağa kalkıyordum. Eymen de bardağını uzatıp onları ayırmaya gittiğinde gülerek bardakları hazırladım. İçeceklerini tazeleyerek içeri geçtiğimde Toprak fısıldadı. "Bana kızgın mısın?" Normalde tam karşısında oturuyordum ama çayını tazelemek için önüne eğildiğimde duyduğum cümle kaşlarımı çatmama neden oldu.

"Hayır, neden kızayım?"

Saf saf ona baktım. "Şey," dedi. "Müge'yi duydum da ve aslında haklı, ilk sevgililer günümüzü burada geçiriyoruz benim yüzümden."

Barış'ın iğneleyici bakışlarının üstümüzde olmadığına emin olduğumda "Hayır tabii ki," dedim. "Ben burada olmaktan çok mutluyum."

Toprak rahatlayarak çayından bir yudum aldığında Savaş'ın bardağını da ona verip yerime oturdum. Herkes bir şeylerden bahsederken bardaklar bir boşalıp bir doluyordu. Söz benim ve Müge'nin mezuniyetine geldiğinde Barış beni Toprak'ın odasına, çekmecesindeki albümü almaya yolladı. Homurdanarak kapısını açıp içeri girdiğimde ışığı yakar yakmaz gözüme duvarında artan fotoğraflar çarptı. Albümü alarak fotoğraflara yaklaştım. Parmaklarım boyumun hizasına yapıştırılmış fotoğrafı bulduğunda gülümsedim. Bu, ilk senemizde çektiğimiz bir resimdi. Ege yaz tatili için buraya geldiği zamanlara aitti. Ben ve Toprak yan yana oturmuş, Ege'yi ortamıza almıştık. Savaş ve Barış aynı hareketi yapmış, Müge ve Eymen de kafa kafaya vermişti. Hemen yanındaki fotoğrafa indi gözlerim. Burada da benim doğum günüme ait bir kare vardı. Biz gençler, annelerimiz, babalarımız ve Eylem, hep birlikte önümde üflemeye çalıştığım pastayla kameraya bakıyorduk. Yatağın kenarında olduğum için başımı kaldırdığımda tavanı gördüm. Benim gülerken çekilmiş bir fotoğrafımdı bu. Toprak resmimi büyütmüş, diğer resimlerin ortasına asmıştı. Kalbim kıpır kıpır oldu. Bu, hastalandığımda beni buraya getirdiği o günlerde çekilmişti. Çok iyi hatırlıyordum. Sırıtarak albümü daha sıkı kavradım ve odadan çıktım. Salona geçtiğimde sırıtışımı bastırmak istesem de bunu becerememiştim. Hazır ayaktayken diğerleri pes etse de çaydanlığı bitirene kadar durmayacağını bildiğim Toprak'a bir bardak daha çay götürdüm. Barış bu sırada Müge'nin bebeklik fotoğraflarını Damla'ya gösteriyordu. Toprak gibi ben de çayımı içerken Savaş ve Müge de önce hangimizin çay içmekten vazgeçeceğini gözleriyle takip ediyordu. En sonunda ben dayanamayıp bıraktığımda Toprak'a son kalan çayı da götürdüm. Bu çocuk, çayı sevdiği kadar beni de seviyorsa ben istesem de ayrılmazdık. İç sesim benimle alay etti.

Şimdi de çayı mı kıskanıyorsun İdil?

"Kızımız da pek hamarat," dedi fotoğrafları göstermeyi bitiren Barış. Evet, yine başa dönmüştük. "Allah sahibine bağışlasın."

Müge ve Eymen göz devirdiğinde oturdum. Hazırlamak ve servis bizden olsa da etrafı toplamak beylere ait olacağından rahatça bir bacağımı diğerinin üstüne attım. Sonra bundan rahatsız olarak koltuğa tırmandım ve bağdaş kurdum. Kolu omzumda olan Savaş bu hareketliliğime göz devirirken uzanıp sehpadaki suyumu aldım ve biraz içtim. Hala az önceki resimlerin etkisindeydim. Toprak'ın başını tavanına her çevirdiğinde beni anımsadığını bilmek beni çok mutlu etmişti. Dudaklarımı ısırarak kendi kendime oyalanırken biraz daha su içtim. Toprak çayını bitirdiğinde ikimiz de Barış'ı umursamamıştık ki Toprak bana seslendi. "İdil, bağışlasın mı?" Anlamsızca kızaran yüzüne baktım. Toprak elini ensesine atarak bardağını sehpaya koydu. Herkes ona dönerken burnunun ucundaki kızarıklık artmıştı. "Şey, yani," dedi pat diye. Nefes aldı. "Evlensene benimle."

İkinci TekilWhere stories live. Discover now