(2.8)- İkinin bağları

Mulai dari awal
                                    

O başını sallayarak Toprak'ın yanına oturduğunda Toprak'a bir bardak çay, Ege'ye de süt götürdüm. Onlar içeceklerini yudumlarken ben de işimin başına dönmüştüm. Esra yaz tatiline gidemediği için homurdanıyordu. Bu aralar hayatında biri vardı ve onunla kalıyordu. Babası kızının başka genç kızlarla aynı evde kaldığını sandığı için bunu bilse kalbine ineceğini söylüyordu arada. Başta bunun için onu tasvip etmesem de en nihayetinde bu kendi kararıydı. Hataları da doğruları da Esra'ya aitti. Onun hakkında tek dileğim pişman olmamasıydı.

İşim bitene kadar Toprak benim için kaldı ve Ege'ye baktı. Anneleri beyleri bana emanet ettiği için ve özellikle Defne anne Toprak'ın çaysız yapamadığını söylediği için evde olduğumda çay demliyordum. Diğerleri sessiz sessiz koltuklarda pineklerken Toprak da bu çayı içiyor, yetmezmiş gibi aylardır yaptığı gibi kafeye uğruyordu. Onun tutkularına olan sadakati beni şaşırtıyordu.

İşim bittiğinde Toprak ve ben, Ege'nin ısrarlarına dayanamayarak onu hayvanat bahçesine götürdük. Toprak onunla hayvanları izlerken Ege bir zürafanın önünde durdu. "Çok uzun." dedi Ege coşkuyla.

"Zürafaların özelliği bu." dedi Toprak onu öperek.

Birkaç hayvanı daha tanıttı ona Toprak. Mini turumuz bittiğinde saat beşe geliyordu. Toprak ile Ege'yi ortamıza almış, ellerini tutarak yürüyorduk. Egehan aniden ellerini çekti ve "Çok terledim." dedi. Gerçekten de benim de avuçlarım ıslanmıştı. O ortamızda kısa boyuyla yürürken Toprak'a baktım. Düşünceliydi.

"Bizimkileri barıştırmamız lazım," dedi. "Bir yolu olmalı ama ne?"

"Bilmiyorum," dedim. "Müge inat ediyor, Barış ondan da inatçı. Sadece korkuyorum, Müge bu gidişle dayanamayacak gibi Toprak. Öyle zayıfladı ki."

"Böyle olması çok saçma," dedi. "Bazen dostlarımı anlayamıyorum İdil. İnsan neden sevgiye karışır ki? O, bu dünya üzerindeki en kutsal olgu." İç çekti. "Müge benim de kardeşim ama ben onu anlıyorum. O ikisi kardeşlerini üzdüklerini niye anlamıyorlar. Üstelik Eymen hiçbir zaman onlara ters olan şeyler yapmaz. Müge'ye sesini yükselteceğine bile inanmıyorum. Sadece bir şans vermek bu kadar mı zor?" Ofladı. "Evet, anlıyorum kandırıldıklarını düşünüyorlar ama buna sebep olan Müge'nin söylerse bu olacakları tahmin etmesi değil mi zaten?"

"Savaş ile konuştum. O, Barış'a göre bu konuda daha ılımlı ama Barış Nuh diyor peygamber demiyor."

Başını salladı. "Bu gece bir şekilde Müge'yi o odadan çıkarmalıyız. Ege uyuduktan sonra bizim daireye geçeriz olmazsa. Kavga gürültü uyandırmasın." Gülümseyerek bakışlarımı Ege'nin olduğu yere çevirdim ama Ege yoktu. Gözlerim büyürken etrafa bakındım ama sokak bomboştu.

"Toprak," dedim o dalgınca ilerlemeye devam ederken. "Ege yok." Toprak hızla durup bana baktığında korkuyla yutkundu. Ben telaşla titremeye başlarken "B-biraz önce buradaydı." diye kekeledim.

Toprak "Kahretsin!" dedi dehşetle. "İdil, sakin ol. Buralardadır. İkiye ayrılalım, ben," Eliyle sağ tarafı işaret etti. "Oraya bakarım. Sen de geri dön." Başımı salladım.

Arkamı dönüp koşarak etrafa bakınırken aklıma gelen şeyle kalbim tekledi. Annesi, Egehan'ın kaybolmaktan çok korktuğunu söylemişti. "Ege!" diye bağırdım. Kalabalık olan tarafa geçtiğimde sorumsuzluğuma inanamıyordum. Gözümden bir damla aktı. Çok kormuş olmalıydı. "Egehan!" Tekrar bağırdığımda insanlar bana tuhaf tuhaf bakmaya başladı. Hemen yanımdan geçen bir kadına baktım ve "Bakar mısınız?" dedim korkuyla. "B-beş ya da altı yaşlarında, siyah saçlı bir çocuk gördünüz mü? Üzerinde beyaz bir tişört vardı." Kadın başını iki yana salladığında ağlamam şiddetlendi. Başka bir adamın yolunu kesip sorduğumda o da cevap vermiyordu. Koşmaya devam ettim. Bir cadde geçtiğimde onu ne zaman kaybettiğimi bile anlamamıştım. Ya başına bir şey gelirse? O zaman ben annesine ne derdim? Hıçkırmaya başladım. Deliye dönmüş gibi her yerde kardeşimi ararken kalbimdeki endişe kıvılcımları büyüdü, büyüdü ve bir yangına dönüştü. Sokaktan saptığımda arkası dönük bir adamın, yüzünü göremediğim bir çocuğun önünde diz çöktüğünü gördüğümde korkuyla "Ege!" diye haykırdım. Sesimi duyan çocuk adamın yanından çıkıp beni gördüğünde ona doğru koştum ve kardeşimin önünde diz çöküp ona sımsıkı sarıldım. Gözyaşlarım tişörtünü ıslarken onun da minik bedeninin korkudan titrediğini hissediyordum. Parmaklarım onu daha sıkı sardı. İmkanım olsa o an Ege'yi göğsüme saklardım. Geri çekildiğimizde hıçkırarak "Neredeydin sen ablacığım?" dedim şefkatle. Gözyaşlarını silerken yanaklarından öptüm. "Ödüm koptu."

"A-abla," dedi. "Bir baloncu görünce durdum." Korkusunun geçmediğini gördüğümde kendimi toparlayarak ona tekrar sarıldım. Bana abla diye seslenmesine takmayacak kadar çok korkmuştum şu an için.

"Özür dilerim bebeğim, elini bir daha hiç bırakmayacağım." Saçlarını okşadım. "Geçti, tamam mı? Hepsi geçti." Ondan zorlukla ayrıldığımda birkaç kez daha yanaklarını öptüm. O da sakinleşmişti. Sonunda yanımızda dikilen adam aklıma geldiğinde doğrulup kafamı çevirdim ve bana artık çok da uzak olmayan gözleri gördüm. Kalbimdeki kısa süreli rahatlık yok olduğunda Tunç Baymer'in yeğeniyle karşılaşmak aklımın ucundan bile geçmiyordu. Korkuyla kardeşimin elini sıktığımda Ege konuştu.

"Abla bu ağabey bana yardım ediyordu." dediğinde kardeşim, o genç de bana bakıyordu. Gözlerinden beni tanıdığını anlamıştım. Elimin tersiyle yaşlarımı sildim. Aradan uzun zaman geçmişti ve belki de beni hatırlamıyordu. Sonuçta kim iki defa karşılaştığı birini anımsardı hemen? "T-teşekkür ederim." dedim zorlukla.

"Siz," dedi. "Şu barmen kızsınız." Tüm iyi niyetli fikirlerim darmadağın olurken boğazıma bir yumru yerleşti. Ege bana baktı.

"Barmen ne demek?"

Kardeşime cevap veremeden karşımdaki gencin yüzüne baktım. "B-ben," derken konuşamıyordum. "Biriyle karıştırmış olmalısınız."

Ege'yi de alarak yürümeye başladığımda diğer kolumu tuttu ve beni kendine çevirdi. "Hayır, hayır. Eminim. Hatta ertesi gün bara geldiğimde arkadaşınız bana işten aniden ayrıldığınızı söylemişti."

Gözlerimi kaçırdım. "Kolumu bırakır mısınız?" Bunu yeni fark etmiş olacak ki elini ateşe atmış gibi geri çekildi.

"Üzgünüm." Kardeşimle yürümeye başladığımda arkamdan seslendi. "Adınızı söylemeyecek misiniz?"

Ona bakmadım. Bakarsam hafızası onu daha da eskiye götürebilirdi. "Sizi ilgilendirmez."

Sokaktan döndüğümüzde Toprak ile karşılaştık. O da oldukça endişelenmişti. Ege'yi öptü. "Bizi korkuttun yakışıklı."

"Ben de korktum Toprak ağabey," dedi Ege. Toprak onu kucağına aldı. Ege kollarını onun boynuna dolayıp başını omzuna yasladı. Bacakları da karnına sarıldığında onun ne kadar korktuğunu daha da iyi anlamıştım. Eve gelene dek Ege uyuyakalmıştı. Toprak onu kendi evine götürüp yatağına yatırdı. Konuşmak için bizim daireye, diğerlerinin yanına gittiğimizde aklım kardeşimdeydi. Kapımı açar açmaz duyduğum seslerle kaşlarımı çattım. Hızla anahtarı kapı deliğine sokup içeri girdiğimizde Müge'nin odasının kapısını kırdı Savaş. Kapı bir anda sonuna kadar açıldığında Eymen hızla içeri dalıp kucağında Müge ile çıktı. Elleri sarkan Müge'ye bakarken bir günde bu kadar korkunun bana fazla geldiğini hissettim. Eymen rüzgar gibi yanımdan gelip geçti. Diğerleri de peşinden giderken Toprak beni durdurdu.

"Sen Egehan ile kal. Ben sana haber veririm."

İkinci TekilTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang