"Sen de baba."deyip telefonu kapadım.

Bu Umut nerede ki Sadık amca bu kadar kızmıştı? Bir de şu sıkışan ayağım vardı. Onu da zar zor çıkardıktan sonra temizliği bitirdim ve öğle namazımı kılmak üzere yukarı çıktım. Pestilim çıkmıştı ama namaz dinlendirmişti bedenimi. Böyle şifa veren bir ibadetten insan kendini nasıl mahrum bırakır anlamıyorum.

Umut'un şu kilitli odasını da temizlemek istemiştim ama yine kilitliydi. Sanırım o oda hep kilitliydi, hep de kilitli kalacaktı. Acaba içinde ne vardı?

Namazdan sonra sünnet gereği feth suresini okuyup tam kapağını kapatıyordum ki aşağıdaki telefon sesi tüm odayı doldurdu. Bugün bir susmadı şu ev telefonu! Acaba bu sefer kim? Sadık amca bir şey söylemeyi mi unuttu?

Kur'an-ı Kerim'i besmele çekip kitaplığın en üst rafına bıraktıktan sonra eteğimin uçlarından tutup koşa koşa aşağı indim. Biraz daha geç kalsam telefon kapanacaktı.

"Alo? Selamün aleyküm?"deyip önü açılan yazmamı düzelttim.

"Alo? Umut? Umut nerede? Sen kimsin?"

Aman Allahım! Bu bir kız sesiydi.

"Asıl siz kimsiniz hanımefendi? Umut'u nereden tanıyorsunuz?"deyince kız oflayıp telefonu yüzüme kapattı. Bu da neydi şimdi? Sakın bu kız Umut'un... Yutkundum acı acı ama gerçekler de acıydı. Allah'ım Sen korktuklarımın başıma gelmesine izin verme.

***

Sabahtan beri televizyona boş boş bakıyordum. Zaten adam akıllı bir şey de yoktu. Aklım halâ cevap bulamadığım sorulardaydı.

Bir, Umut iki gündür neredeydi? Tüm haftasonu onu bekledim ama gelmedi. İki, o kız kimdi ve Umut'u nereden tanıyordu? Üç, ben bundan sonra ne yapacaktım?

Yarın okul vardı. Her zamanki huyum gereği önceden tüm hazırlıklıklarımı yapmıştım. Televizyonda yine bir hint dizisi vardı. Annemle ablam bayılırdı bunlara ama benim televizyonla hiç aram yoktu. Sırf evde biraz ses olsun diye açmıştım. İki gündür koca evde yalnızdım ve çok korkuyordum. Buna rağmen aklımı işgal eden düşüncelerden kurtulamıyordum.

Sıkıntıyla elimdeki tabaktan bir fındık daha attım ağzıma. Telefonum çalınca neredeyse boğazımı tıkıyordu. Kısa kısa öksürdükten sonra açtım telefonu. Annemdi.

"Selamün aleyküm Mucize'm?"

"Anneciğim?" Gözlerim dolmuştu. "Aleyküm selam. Nasılsın? Babamlar nasıl?"

"Hepimiz çok iyiyiz kızım, elhamdülillah. Sen nasılsın? Rahatın yerinde mi? Her şey yolunda mı?"

"Elhamdülillah. Ben de çok iyiyim anneciğim. Her şey gayet iyi gidiyor, hamdolsun. Oturuyordum ben de işte öyle."

"Umut ne yapıyor peki? Onun durumu nasıl?"

Yalan söylemekten nefret ediyordum. Allah'ım Sen affet. Sadece bir sıkıntı çıksın istemiyordum.

"Dışarıda işi vardı. Biraz önce çıktı. Selamını söylerim."

"Tamam kızım. Şimdi kapatıyorum. Sonra tekrar konuşuruz. Rabb'ime emanetsin."

"Sen de anneciğim. Güle güle."

Telefonu kapar kapatmaz tuttuğum nefesi dışarı verdim.

Böyle boş boş oturmaktan çok sıkılmıştım. Salondaki kütüphaneden bir kitap alacağım sırada gözüm yine o kilitli odaya kaydı. Giriş kapısının hemen sağ tarafında duruyordu.

Ne meraklı bir melahattım ben yahu. Cidden bu merakım ve sakarlıklarım bir gün beni öldürecekti. Odanın içinde ne olduğunu hâlâ çok merak etsem de Umut'un oluşacak öfkesini düşünerek koltuğa uzandım ve kitabımı okumaya başladım.

ADI MUCİZE OLSUNWhere stories live. Discover now