(2.6)-İkinin yaramazlığı

Start from the beginning
                                    

Saçlarını karıştırdım. "Eğer sana hazırladığım yemeği yersen olur." Hevesle başını salladı.

"Tamam."

Güldüm. "O zaman sana da tamam. Yarın onu biz görüntülü ararız."

Sevinçle zıpladı. Gidip onun için hazırladığım çorba ve yemeği önüne koyduğumda hızla bitirdi hepsini.

Bir süre o televizyondan açtığı çizgifilmi izlerken ben de kitap okudum. Sonra sıkılarak bana baktı ve "İdil," dedi. "Benim canım sıkıldı."

"Ee," diye sordum. "Ne yapmak istersin?"

"Bilmiyorum ki." Masumca omuzlarını düşürdüğünde "Kek yapmaya ne dersin?" diye sordum.

"Olur." Beraber mutfağa geçtiğimizde kollarını açtı. Eğilip onu kucağıma alarak tezgaha koyduğumda sessizce etrafa bakındı. Ben de gereken birkaç malzemeyi çıkardım. Unu yanına koyduğumda bir kap çıkardım. İki yumurta da dolaptan alıp birini kırdığımda "Diğerini de ben kırayım mı?" dedi. Başımı salladığımda beceriksizce yumurtayı aldı ve kırmaya çalıştı ama tezgahta parçalanmıştı. Sarıları ortalığa damlarken bana üzgünce baktı. Ona kızmaktansa dolaptan yeni bir yumurta çıkardım. Onu eline tutuşturduğumda ne yaptığıma baktı. Elini tutarak yumurtayı hafifçe tezgahın kenarına vurdum. Ardından yumurtayı kabın üstüne getirip içine düşmesine izin verdim. O beni şaşkınca izlerken un hariç tüm malzemeleri ekledim. Ben kaptakileri karıştırırken onu kontrol etmek için kafamı kaldırdığımda yüzüme bir tutam un serpti. Gözlerim büyürken kirli elini karnına bastırarak gülmeye başladı Ege.

"Demek ablana savaş ilan ediyorsun?" dedim muzipçe. "Sen bilirsin, küçük bey." Aniden ben de bir miktar unu yüzüne fırlattığımda Ege'nin gülüşlerine benimki eşlik ediyordu artık. Buna karşılık o da başka bir kaba koyduğum unu kafamdan boca etti. Öksürerek ona bakarken yüzüm ne haldeyse o kahkaha atmaktan kıpkırmızı olmuştu. Bu sırada kapı çaldı. İnleyerek "Sen bittin." dedim ve onu kucağıma alarak kapıya gittim. Yüzümü yüzüne sürterek unumu ona bulaştırırken saçım bembeyaz olmuştu. Kapıyı zar zor gören gözlerimle açtığımda hala gülüyorduk. Toprak'ı her zamanki gibi boynunda kamerasıyla karşımda bulduğumda şaşkınca ona baktım. O da aynı şaşkınlıkla ikimizi inceledi bir süre. Ardından gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdı.

"Şey, selam." dediğinde boynundaki kamerayı kaldırdı ve ikimizi çekti. Kucağımda kardeşimle ona poz verdiğimde Ege işaret parmağını yüzüme vurdu. Ardından parmağının ucuna bulaşan unu Toprak'ın burnuna sürttü. Gerçi çekilip içeri girmesi için ona yer verdiğimde Toprak içeriyi süzdü. Ortalık savaş alanından çıkmış gibiydi ve bu beni utandırmıştı ama o hiç oralı olmadı. Ege ile mutfağa geçtiğimizde Toprak da arkamızdan girdi. Yerdeki unlara basmamaya çalışarak temiz bir duvara sırtını yasladığında Ege'yi yine tezgaha oturttum. Tekrar un getirip kaba yeterli miktarda döktüğümde "Toprak ağabey, biz İdil ile kek yapıyoruz." dedi Ege. "Sen de gelsene."

"Bitti işimiz Ege," dedim. Hazırladığım harcı bir tepsiye döküp onu fırına koyduğumda etrafı inceledim. "En azından kek işi." dediğimde Toprak hala gülüyordu. Kardeşime baktığımda onun da siyah saçları bembeyaz olmuştu ve üstünde yumurta izleri vardı. Annesi pamuklara sardığı oğlunu bu halde görse muhtemelen kalpten giderdi. Saçlarımı yere silkerek "Tamam," dedim. "Toprak, biz Ege ile banyo yapmalıyız. Sen keke sahip çık." diyerek kardeşimi indirdim. Beraber banyoya girdiğimizde ellerimi yıkadım. Ege'nin tişört ve pantolonunu çıkardığımda hızla küvete girdi. Onun bu haline gülerek onu temizledim. Ardından şampuanını alıp saçlarını da yıkadığımda gözlerini kapatmıştı. Tatlı yanaklarına bakarak onu duruladım. "İşte, bitti." dediğimde gözlerini açtı. Bir havlu alıp bedenine sardığımda onu odama -daha doğrusu odamıza- götürdüm. O üstünü değiştirirken ben de kirlilerini alıp banyodaki sepete attım. "İdil?" diye seslendiğinde ona baktım. "Ayıcıklı olanı mı yoksa ördekli olanı mı giyeyim?" diye sorarak pijamalarını gösterdiğinde dudağımı büktüm.

İkinci TekilWhere stories live. Discover now