(2.4)-İkinin hüzün senfonisi

Comenzar desde el principio
                                    

Tepeme gelip "O haklı." diyerek bana baktığında ne yapmaya çalıştığını anlamamıştım. "İdil gayet iyi yalnızca biraz sinirleri bozuldu dün akşam, hepsi o kadar." Gözlerim onun üstündeki beyaz gömleğe kaydı. Yaka kısmında kan lekesi vardı. Gözlerini kıstı Toprak. "Ve şimdi o yataktan kalkacak." Elimi tutup beni ayağa kaldırdı cümlesini bitirir bitirmez. "Hatta şimdi de ailesiyle konuşmaya gidiyoruz." Beni peşinden çekerken durdurdum onu.

"Ne saçmalıyorsun, Toprak?"

Alçak sesim onu güldürdü. "Asıl sen ne saçmalıyorsun İdil?" diyerek elini saçlarından geçirdiğinde mavi gözleri kıpkırmızıydı. "Sen gerçekten bu kadar aciz ve zavallı mı sanıyorsun kendini?" Dudağını ıslattı. "Benim tanıdığım, hayatıma aldığım İdil şu an karşımda duran kız değildi ki. O kız güçlüydü, sorunlarıyla ne pahasına olursa olsun yüzleşir, kendi acıları yüzünden etrafındakilere ya da bedenine zarar vermezdi." Savaş onu susturmak istese de Toprak elini kaldırarak onu engelledi. "Dün herkes senin için ne kadar korktu biliyor musun? Halini gördüğünde Eylem astım krizine girdi." Çenesini sıktı. Bağırmıyordu ama sesindeki siniri algılayabiliyordum. "Annem ve Sevda teyzenin tansiyonu düştü. Babalarımız desen sana mı üzülsünler bizi mi sakinleştirsinler anlayamadı. Peki İdil Hanım ne yaptı? Tüm nefretini kusup rahatladı." Gözlerim doldu. Toprak'tan bu çıkışı beklemiyordum. Üzülmüştüm fakat üzüldüğüm kadar da öfkelenmiştim. Neden beni biraz olsun anlamıyordu? "İdil," dedi yorgunca. "Dün ailen diye haykırdığın bu insanları nasıl dağıttın, farkında bile değilsin. Sen hala bizim de günün birinde senden vazgeçebileceğimizi düşünüyorsun."

"Ben öyle bir şey söylemedim." dedim öfkeyle. Yumruklarımı sıkmıştım. Kimse kavgamıza müdahale etmiyordu.

"Ama düşündün." Toprak dolan gözlerini ayaklarına indirdi. "Akıldan geçenler, dile getirilenlerden daha tehlikelidir kimi zaman." Saçını hışımla çekiştirdi. "Kendine zarar verince yaraların azalmaz İdil, acıyı yenmek için dimdik durmak zorundasın." Yutkundu. "Sen sadece sen değilsin, sen yüreğine insanlar aldığın andan beri herkes olursun. Dün yalnızca kendi bedenini değil, kalbindeki herkesi hırpaladın. Anlayamaz mıyız sanıyorsun ha? Kustuğun tüm o nefretin aslında sana has olduğunu anlamayacak kadar aptal mı görüyorsun bizi?"

"Evet!" diye avazım çıktığı kadar bağırdım. Boğazımdaki sızı artsa da öfkem galip gelmişti. "Anlamazsınız sandım. Neden biliyor musun? Çünkü hiçbirinizin ailesi sizi bir çöp gibi atmadı bir kenara! Hiçbiriniz benim gibi tek başına mücadele etmeye çalışmadınız bu hayatla! Acı çekmediniz diyemem ama sen söyle Toprak. Hanginiz benim yaşadıklarımı yaşadı? Hanginiz her gün neden terk edildim diye ağladı? Siz bir arada oyun oynarken ben çocukluğumun her anını camdan dışarıyı izleyip ailemin bir gün geri geleceği umuduyla geçirdim." Hışımla sürdürdüm konuşmamı. "Yurttan kovulduğumda henüz on sekiz yaşındaydım ben ya! Kalacak yerim, güvenecek kimsem yoktu benim. Bu koca hayatta yalnızdım, yapayalnızdım."

"Artık değilsin." dedi.

"Artık değilim." diye onayladım. "Ancak bu, o zamanlar yalnız olduğumu unutturmuyor Toprak. Ben başıma bir şeyler gelmesin korkusuyla geçirdiğim onca yılın hesabını sordum dün gece. Amacım sizi üzmek değildi fakat karşımda bunca yılımın katili olan insanlar dururken ne yapmamı bekliyordun? Boyunlarına atlayıp hasret gidermemi mi?"

"Hayır," dedi. "Yalnızca bana söylediklerini söylemeni bekledim." Toprak gözlerini kaçırdı. "Sen onlara hesap sormadın ki, İdil. Sen sadece kendini kandırdın. Bana öfkelisin biliyorum ama içinde bir yerlerde bana hak veren bir taraf olduğunu da biliyorum aynı zamanda."

"Ne istiyorsun peki benden?" diye sordum çaresizce. "Ne yapmalıydım yahut ne yapmalıyım?"

"Cesurca," dedi. "Onlardan önce kendinle yüzleşmeni istiyorum."

İkinci TekilDonde viven las historias. Descúbrelo ahora