(0.9)-Sıfırın hikayesi

Magsimula sa umpisa
                                    

Toprak, bulaşıkları yıkıyordu. Daha doğrusu o sabunluyor, Eymen de duruluyordu. İşin komik yanı onlar bununla ilgilenirken Müge de mutfaktaki küçük masaya oturmuş gülerek onları seyrediyordu. Beni gördüğünde göz kırparak dudaklarını oynattı. "Çok sevimliler."

Ona katıldım. Toprak, köpüklü elini kaldırıp elinin tersiyle alnını sildi. Beni henüz görmemişti. Defne teyzelerdeyken de birkaç kere annesini yormamak için mutfağa girdiğine bizzat şahit olmuştum. Ona göre bu tarz işlerin cinsiyeti yoktu. Bu yüzden önümde yapmaktan da çekince duymuyordu.

İşini bitirdiğinde ellerini yıkadı. Alttaki dolapla tezgah arasına sıkıştırdığım havluyla elini kurularken arkasını döndüğünde göz göze geldik. Toprak, tebessüm etti. Beraber salona döndüğümüzde saat henüz ikiydi ve hava oldukça yağmurlu olduğundan dışarı çıkamıyorduk. Tüm gün sıkılacağımızı anlayan Barış "Bir fikrim var," dedi. "Biraz oyun oynayalım."

"Tabu!" diye Eymen ve Müge aynı anda bağırdığında Savaş ve ben gözlerimizi devirdik. Galiba onunla en ortak noktamız buydu. İkimiz de göz devirmeyi seviyorduk. Toprak bize sırıtarak bakarken itiraz etmedik. Altı kişiydik ve yaptığımız kura sonucu iki gruba ayrılmıştık. Müge, Eymen ve Barış bir grupta; Toprak, ben ve Savaş diğer gruptaydık. Barış "Sizi ezeceğiz." diye bir savaşçı edasıyla konuştuğunda Savaş da gardını kuşandı.

"Rüyanda, belki."

Bu atışmaları başta kafamı karıştırıyordu çünkü ikizler arasındaki o kuvvetli bağın her zaman her şeylerinin aynı olacağı fikrini uyandırmıştı bende. Ancak durum böyle değildi. Onların yüzleri aynı olsa da huyları farklıydı ve ikisi de bu durumdan memnundu. Karakterleri belirleyen beden değildi sonuçta. Mesela Savaş daha agresifti ve Müge'nin söylediğine göre uykusunu alamadığında evde herkesi canından bezdirirdi. Barış ona göre daha yumuşak huylu olsa da iş kardeşiyle zıtlaşmaya geldiğinde içinden tam bir canavar çıkıyordu. Eymen bu grubun içindeki en kendi halinde olanıydı doğrusu. Arada Müge'ye kaçamak bakışlarını yakalasam da Müge bu konu hakkında benimle bir şey paylaşmadığından burnumu işlerine sokmak istemiyordum. Ancak içimden bir ses, aralarındaki şeyin dostluktan daha farklı olduğunu söylüyordu. Çünkü Müge, Toprak'a baktığı zaman gözleri şefkat ve sevgi dolu olsa da Eymen'e bakarken adını koyamadığım bir his daha beliriyordu harelerinde. Ama anlaşılan bunu görebilen tek işi bendim çünkü kıskançlık konusunda gerçekten denk olan ikizler biricik kız kardeşlerini daha kendileriyle bile paylaşamazken bir başkasını istemediklerini her fırsatta dile getiriyordu. Buna başta inanamamıştım ama yine Müge'nin anlattığına göre lisede ağabeylerinden gizli bir erkek arkadaşı olmuştu ve ikizler bunu öğrendiğinde zavallı çocuğu döverek okuldan üç gün uzaklaştırma cezası almıştı. O günden sonra da Müge, hayatına birini almaya cesaret edememişti. Aslında başkalarının hayatına kim olursa olsun karışan insanları sevmezdim ama Savaş'ın da Barış'ın da tek istediği şeyin kardeşlerinin iyiliği olduğunu ve onu çok sevdiklerini görebiliyordum.

İlk sıra Müge'deydi. Ayağa kalkıp ortamıza geçti ve bedenini diğerlerine çevirdi. Müge çok uzun sayılmazdı ve bu ona ayrı bir şirinlik katıyordu. Bugün atkuyruğu yaptığı uzun saçlarını düzelttikten sonra ciddi bir işe başlayacakmış gibi dikkate büründü ve "Başlıyorum," dedi. Bu sırada Toprak kronometreyi hazırlamıştı. Savaş kardeşinin eline kartı bıraktığında bir an gözleri büyüse de derin bir nefes aldı. Toprak da kronometreyi başlatmıştı. "İki kelime," dedi panikle. Kendi koydukları birkaç kuralla değiştirdikleri oyunu zevkle oynuyordu. Gözleri yasaklı kelimelere arada takılsa da henüz hata yapmamıştı. "Mondros'tan sonra Musul'u kim işgal etti?" Müge direkt Barış'a bunu sorduğunda Barış heyecanla atıldı. Kendi bölümünden soru gelmesi onu sevindirmişti.

İkinci TekilTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon