(0.7)-Sıfırın duyguları

Start from the beginning
                                    

Çok geçmeden ayak sesleri duyduğumda kapıya baktım. Önde Toprak ve arkasında dört kişi, birlikte buraya gelmişti. Dün bana şaka yapmadığını anlayarak dehşete düştüğümde demin ayrılmamışız gibi sırıtarak bir masaya geçti. Arkadaşları da yanına gittiğinde ne yapacağımı bilemeyerek birkaç saniye durdum. Sonra yanlarına gittim. "Hoş geldiniz," diye resmiyetle konuştuğumda bir kız aniden kalktı ve karşıma dikildi. Bana atabileceği en garipseyici bakışları atarken hiçbir şey anlamamıştım. Ardından kız birden gülümsemeye başladı. "Sen gerçekten çok güzelsin." Şaşkınca ona baktım. O ise daha çok bana hayran olmuş gibiydi. Karşımdaki genç kız, benim yaşlarımdaydı. Uzun kahverengi saçları, kusursuza yakın bir fiziği ve ela gözleri vardı. Bana güzel derken kendi güzelliğini unutmuş olmalıydı. Toprak halime acımış olacak ki "Müge, kızı korkutuyorsun." diye müdahale etti. Adının Müge olduğunu öğrendiğim kız güldü ve başını iki yana salladı. Gülüşü, gamzesini ortaya çıkarmıştı.

Gözlerim masadaki diğer üçlüye takıldı. Üçü de erkekti ve anladığım kadarıyla Toprak ile yaşıttılar. Biri sarışındı, yüz hatları oldukça keskindi ve bakışları da bundan nasibini almıştı. Diğer çocuk kahve gözlü, şirin bir gençti ve bakışları samimiydi. Üçüncüsüyse otuz iki dişini gösterecek şekilde gülerek bana bakıyordu ve sarışın çocuğun ikiziydi. Bir suratta iki farklı şekil can bulmuşken Toprak kolumdan çekerek beni oturttu. Müge de yerine geçtiğinde "Tanıştırayım, İdil." dedi Toprak. "Bu güzellik, Müge. Benim çocukluktan beri baş belam." Sırıttı ve sevimli genci gösterdi. "Eymen, bir numaralı oyun arkadaşım." Elleri bu kez ikizlerin arasında gezindi. "Savaş ve Barış, Müge'nin ağabeyleri." Memnun olduğuma dair birkaç mırıltıyı dudaklarımın arasından serbest bıraktım. "Ve İdil," dedi bu kez beni göstererek. "Zaten bahsetmiştim."

El sıkıştık. Hepsi iyi gençlere benziyordu. Toprak, bana arkadaşlarından daha detaylı bahsetmeye başlarken onu izledim. Anlattığına göre Savaş -bu keskin bakışlı olandı- Barış ile pek anlaşamazdı. Kız kardeşleri Müge tek ortak noktalarıydı ki bunu da ona bir bakışlarında belli etmişlerdi. Eymen ise kendi halinde biriydi ve beşi de küçük yaşlardan beri aynı mahalledeydi. Buna şaşırmıştım çünkü aynı mahallede olmakka kalmayıp üstelik aynı apartmanda yaşıyorlardı ve onları hiç görmemiştim. Anlaşılan Defne teyze birden tedirgin olmamı istememişti. Ne kadar duyarlıydı!

"Savaş, tıp okuyor." dedi Toprak. "Dördüncü sınıf." Bunu beklemiyordum. "Barış da tarih öğretmeni. Bu son senesi." Barış kendisinden bahsedildiğinde tebessüm etti. Kardeşiyse boş bakıyordu. "Müge senin yaşında, psikoloji okuyor. Eymen de konservatuara gidiyor. Harika bir sesi vardır."

"Diyene de bakın," dedi Eymen. "Biliyor musun İdil, lisede bir müzik grubumuz vardı ve Toprak da grubun gitaristiydi." Bakışları bir an kararsa da saniyelik bir olaydı. "Herkes ona bayılırdı. Savaş ve Barış, bateri çalmakta ustaydı." Burun kemerini sıktı. "Ama Müge'nin sesi berbattır, hiçbir müzik aleti de çalamaz." Diğerleri gülmeye başladığında Müge ona dil çıkardı.

"Bakma onlara, İdil. Aslında benim sesim çok güzel ama onlar bu hazinenin kıymetini bilmiyorlar." Gülüşler arttığında onlarında arkadaşları Toprak gibi olduğunu idrak etmem zaman almamıştı. Gerçekten, bu adam mıknatıs gibi belayla birlikte güzel insanları da çekiyordu hayatına.

Kendi aralarında şakalaşmaya başladıklarında demlediğim çayı ikram etmek için kalktım. Toprak da arkamdan geldi. "Nasıl?" dedi. "Sevdin mi bizim çocukları?"

"İyi insanlara benziyorlar," dedim. "Hayatındakilerin hepsi öyle." Güldüm. "Bu da senin fizik kurallarını çürütüyor çünkü sen de öylesin. Demek ki her zaman zıt kutuplar çekmez birbirini."

Omuz silkti. "Bizi çekti ama. İstisnalar kaideyi bozmuyor."

Bana yardım ederek çayları götürdüğümde Savaş yüzünü buruşturdu. "Ne zaman vazgeçeceksin, bu çay sevdandan?"

İkinci TekilWhere stories live. Discover now