#5

173 12 5
                                    

Multimedia'da Zeynep varrrr :)))

Yaklaşık kırk dakika süren otobüs yolculuğundan sonra eve sağ salim varmayı başardım. Anahtarı deliğe sokup kapıyı açtığımda mutfaktan gelen mis gibi kokulardan annemin yemek yapmakta olduğunu anladım.

Üstümü başımı çıkarmaya üşendiğim için direk mutfağa dalıp bir şeyler tırtıklamak daha iyi bir tercih gibi göründü. Çantamı yere fırlatıp annemin tabağa yerleştirdiği patates kızartmalarından ağzıma tıkıştırdım. Annemle göz göze geldiğimde ağzımdakileri acelece yutup, yanağına bir öpücük kondurduktan sonra ''Hoşbuldum!" Diyerek odama koşmaya başladım.

''On beş yirmi dakika daha bekleyip sofrada yesen olmaz değil mi?" Diye arkamdan söylendiğini duyduğumda ''Ben de seni seviyorum.'' Diye cevapladım onu.

Okul kıyafetlerimi çıkarıp üzerime rahat bir şeyler geçirdikten sonra oturma odasına geçip, kendimi koltuğa fırlattım. Babam meraklı gözlerle bana bakarken -muhtemelen yeni sınıfımdaki ilk günümün nasıl geçtiğini merak ediyordu.- sormasına fırsat vermeden ''İlk günüm Furkan'ın esprilerini saymazsak harikaydı, derste çok fazla konuşmadım, kimseyle kavga etmedim, hocaları çıldırtmadım.'' Dedim bir çırpıda.

''İlk gün için hiç fena değil, hele geçen seneye oranla ilk günden hiçbir hocayı çıldırtmaman büyük bir başarı aslında. Gerçi bu ne kadar devam eder bilmiyorum ama neyse.''

Babamla geçen 'yeni sınıfımdaki ilk gün' muhabbetinden sonra annemin mutfağa çağırmasıyla patates ve köftelere yumulmamız bir oldu.

Sofrtada annemin ''Mısra seni dersaneye yazdırdık bugün.'' Demesiyle gözlerim fal taşı gibi açıldı.

''Ne? Dershaneye mi? Hangi dershaneye? Önce bana bir sorsaydınız keşke dersaneye gitmek istiyor muyum? Hangi dershaneye gitmek istiyorum diye.''

''Beste'nin annesiyle görüştüm bugün, Beste'yi de oraya yazdırmış. Birlikte gidersiniz diye düşündüm.''

''Sağol gerçekten ya, ne iyi düşünmüşsün.'' Diyerek sofradan kalkıp, odama gittim.

Sinirlendiğim şey dershaneye yazdırması değildi, dersaneye yazılmayı gerçekten düşünüyordum. Ama bana sormadan benimle ilgili kararlar almasından hoşlanmıyordum. Bu sadece dersaneyle ilgili de değildi. Çoğu şeyde böyleydi. Giysilerimden, yiyeceğim yemeğe, uyku saatlerimden, ders notlarıma kadar çoğu şeyde. Tamam benimle ilgilenmesi iyi bir şeydi. Annemdi sonuçta, ama bazen bazı kararları birlikte alsak daha güzel olurdu diye düşünmeden edemiyordum.

Telefonu elime alıp Beste'ye ödemeli attım. Lanet olsun ki yaklaşık üç haftadır eksi sekizden çıkamadığım için kimseyle ödemeli ve mesaj atmaktan farklı bir iletişim yolu kullanamıyordum. Hayatımda bir tek Monopoly'de zengin olmuştum. Orada da para gözümü döndürdüğü için bankayı iflas ettirmiştim. Fakirliğin gözü kör olsun!

En kısa zamanda babaannemden kendime tl göndermeyi aklımın bir köşesine yazarken sonunda Beste telefona cevap vermeyi akıl edebilmişti.

''Naber bebek?'' Diye cıyıldadı telefonun öbür ucundan.

''Şımarma sus, bir şey diyeceğim.'

''Aynı dershanede olduğumuzu söyleyeceksen nefesini yorma tatlım, çünkü biliyorum.''

''Şaka gibi ya, tam yemek yiyoruz, annem pat diye söyledi.''

''Haha canım sınıftan kaçtın ama dersanede kurtulamazsın benden.''

''Niye kurtulayım be salak saçmalama. Hadi kapatıyorum ben. Öptüm.'' Diyerek telefonu kapattım.

Masa başına oturup bir kaç soru çözme girişiminden sonra olmayacağını anlayıp zirvede bıraktım. Hazır gözlerim de kapanmaya başlamışken, ayrıca yarın geç kalmaya da hiç niyetim olmadığından erken yatıp uyumaya karar verdim. Başımı yastığa koyduğum anda uykunun aşktan daha mükemmel bir şey olduğunu düşünüp gözlerimi kapattım.

##

Ertesi sabah uyandığımda gardırobun derinliklerine elimi uzatıp eşofmanlarıma ulaşmaya çalıştım. Sonunda iki parçasını da kavradığımda çektim ve hızlıca üzerime geçirdim. Bu sabah geç kalmamalıydım. Bu sefer olmazdı.

Saçımı tarayıp elimle şöyle bir karıştırdıktan sonra spor ayakkabılarımı giyip hızlıca evden çıktım.

Zilin çalmasına yaklaşık beş dakika kala okula ulaşmıştım. İlk iki ders beden eğitimiydi Spor salonuna girip çantamı kenara fırlattım. Diğerlerine katılıp ısınma hareketlerine başladım. Hoca arkasını döndüğü anda hareketleri yapmaya ara veriyordum. Haha, üşengeçliğin gücü adına!!

Isınma hareketlerini tamamladığımızda spor salonunun etrafında hızlı tempoda koşmaya başladık. Yorulmaya başladığımda bağcığımı bağlama bahanesiyle kenara çekilmeyi düşündüm. Ama hocanın gözleri üzerimdeyken bu pek mümkün değildi. İki tur daha attıktan sonra sonunda hocanın düdüğü çaldı ve ayaklarımı yavaşlatıp durabildim.

Nefesimi düzene soktuktan sonra elinde topla bize yaklaşan Deniz'i fark ettim.

''Voleybol maçı yapmaya ne dersiniz?.'' Diye sorduğunda Zeynep'le bir an için göz göze geldik. Geçen sene Deniz'le aynı sınıftaydık ve aramızın çok iyi olduğu söylenemezdi. O ve arkadaşlarıyla bazı anlaşmazlıklar yaşamıştık. Ama bu aynı şeylerin bu sene için de geçerli olduğu anlamına gelmezdi. Belki bu sefer birbirimize bir şans verebilirdik.

Defne başını sallayıp teklifi direk kabul ederken Zeynep ise biraz mırın kırın ettikten sonra sürü psikolojisinden dolayı ayak uydurmak zorunda kaldı.

Karşı takımda Zeynep, Defne, Enes ve adını bilmediğim birkaç kişi, bizim takımda ise Furkan, Deniz, Çağrı, Efe ve ben vardık.

Voleyboldan nefret ederdim, sanırım bu nefret voleybola olan yeteneksizliğimden kaynaklanıyordu. Şuan tek başıma kenarda saf saf oturmak istemediğimden voleybol oynamak en iyi seçenek gibi duruyordu.

Sahada yerimizi aldıktan hemen sonra Defne topu havalandırdı. Olabildiğince kenarda durup topun gelmemesini sağlamaya çalışıyordum. Elime geldiğindeyse hızını ayarlayamayıp topu sürekli basket sahasına gönderiyordum.

Furkan'ın topu saha dışına yolladığımda kafama vurmasından sonra arkama dönüp ''Tamam tamam, şimdi gerçek oynayışıma başlıyorum, cidden bak şimdi izle.''

Enes hayvanca abanıp topu suratıma doğru gönderdiğinde ufak bir çığlık atıp arkamı dönüp toptan kaçmaya çalışırken gördüğüm manzara ağzımın açık kalmasına yetmişti.

------

YANIBAŞIMDAWhere stories live. Discover now