2.9

4.3K 301 36
                                    

"Nasıl yani? Sen şimdi yarışçı mısın?"diye sordum arabanın koltuğuna yaslanırken.

Jungkook nasıl olurdu bir yarışçı olurdu?

"Kurcalama," dedi mırıldanarak. "Bilmek isteyeceğine emin değilim."

"Neyi bilmek isteyeceğime emin değilsin? Öğrendim işte, araba yarışçısısın ve hayranların var..."

Durdum. "Evet, hayranların var Jungkook."

Aracı evimin önünde durdururken gözleri beni buldu.

"Evet, hayranlarım var Rosie."

Kaşlarım çatıldı. "Tüm bunları bana açıklaman gerek."

"Oraya nasıl geldiğini bana açıklaman gerek."

"Jungkook." Dedim sinirle. "Sana bir soru soruyorum. Tüm bu olanlar ne demek oluyor? Nerede şu okulun dilsiz Buvan Sheul'u?"

Aslında en başında bana sorsalardı, Buvan mı Jungkook mu diye, muhtemelen onlara Buvan derdim. Çünkü o sessizdi. O, çok sevdiğim siyahlar içindeki kimseyle ilgilenmeyen ama duyguları olan bir adamdı. Bir ağacın gövdesine sırtını verirken kafasında kapüşonlusu ve elinde kitabıyla sevmiştim ben onu. Ben, geceleri tavana bakarken içimde büyüyen o duyguya asla karşı çıkmamıştım. Bırakmıştım ve büyüdükçe büyümesine izin vermiştim. Ben onu içimle, çok sevmiştim.

Ben Buvan Sheul'u seviyordum.

Yarışçı olan Jeon Jungkook'u değil.

Ama ikisi de aynı kişiydi. Ağacın gövdesine sırtını verip kitap okuyan Buvan, bugün hırçın bir yarışta hızın en doruklarını yaşayan Jungkook ile aynı kişilerdi.

Ama farklı gibilerdi.

Jungkook evimin önünde duran arabasını tekrar çalıştırıp hızla gaza yüklendiğinde bir anda duraksayıp ne yapmaya çalıştığını anlamak için yüzüne baktım.

"Ne yapıyorsun? Eve gitmem gerek."

Kaşları çatılmıştı ve aracı fazla hızlı kullanıyordu. Kolunu tutup bir kez daha baktım yüzüne.

"Jungkook, durdur arabayı."

Sesimi sakin tutmaya çalışıyordum fakat o beni duymamazlıktan geliyordu. İçimde ne olduğunu kestiremediğim bir duygu yer edinirken hiçbir şey demeyerek sustum.

Dakikalar sonra araba durduğunda bir uçurum kenarında olduğumuzu görmemle endişeyle yüzüne baktım. Kapıyı açıp kendini dışarı atarken hemen ardından bende dışarı çıkıp hızlıca yanına ulaştım.

"Ne yapıyorsun sen ya?" Bağırdım.

"Ne oldu bir anda Jungkook? Ne? Her şey daha yeni başlamışken, her şey tam düzelecek derken derdin ne senin?"

Ellerimi saçlarıma geçirdim. "O yarış alanı, o insanlar... Sen bu değildin! Sen, o sessizce kitap okuyup kimseye kulak asmayan Buvan'dın! Tüm bu olanlar ne demek oluyor?"

Yüzüme ifadesizce baktı. Dişlerini sıkıyordu gözlerimi gözlerinden kaçırma isteğiyle dolup taşarken beklemediğim bir anda konuştu.

"Buyum işte Rosie. Bu olduğum için Buvan oldum. Böyle olduğum için çok okul değiştirdim. Hayatım karmaşık ve sen bu karmaşıklığın daha başındasın. Sana nereden başlayabilirim ki anlatmaya?"

Ellerini iki yana açtı. "Sana ne desem bir şeyler eksik kalacak."

Yüzünde oyalandım. Bir süre öylece baktım gözlerine ve ne tepki vereceğimi bilemedim. Ne demeliydim? O, ne demeliydi?

"Bana senli bir şeyler söyle Jungkook. Seni tanımaya, seninle olmaya ihtiyacım var."

Gözlerini gözlerimden kaçırmadı. Sertçe yutkunduğunu duyumsarken bende hafifçe yutkunmaya çalıştım.

"Böyle çok kalabalık bir yer düşün, belki bir konser alanı... Orada kimse kimseyi tanımıyor, tek bir kişi için herkes öylece bekliyor. Kimisi sarhoş oluyor, kimisi kavga ediyor, kimisi yalnızca seyrediyor. O koca kalabalığın o karanlığın hayranlık duyduğu kişi sahnenin ışıklarıyla çıkarken herkes çığlık atmaz aslında."

Elini yanağıma bastırdı."Ben sana çığlık atmadım diye mi bunca kalabalığa rağmen orada öylece duran beni seçtin, bilmiyorum. Ama ben senin sahnede durduğun her anın içindeydim. Ben o kalabalıktım sense o sahnede yalnızdın. Sana daha nasıl anlatırım bilmiyorum ama sen yalnızsın ve ben fazla kalabalığım Rosie. "

"Anlamıyorum." Dedim çaresizce.

"Sen anlat diyorum ama sen anlatınca anlamıyorum."

"Anlatamıyorum çünkü," dedi, bu defa eli saçlarımdaydı. "Ben hayatım boyunca anlaşılamadım zaten. Hep şu filmlerdeki sürünen başrol gibiydim. Başrol ama sanki onu oraya süründürmek için koymuşlar gibi. Beni kimse anlamadı, ama sen anla."

Dudaklarını alnıma bastırdı.

"Lütfen, sen anla."

<3

Duygusalım biraz ve bu kitabın sonunu tahmin edemiyorum.

Ama kötü son, daha ağır basıyor zihnimde. Şimdiden söylüyorum çünkü diğer kitapta bana neden söylemedin gibi yorumlar yapıldı.

Bu tarz kitaplar biraz eğlence amaçlı yazılıyor olsa bile ben duygularını yoğun yaşayan biriyim. Bilmiyorum tam olarak ama ruh halim umarım iyi olurda iyi bir son yazabilirim.

Otuzlarda bir yerde gelir final...

Okuyan herkese teşekkür ederim.

Ruh Bataklığı adlı kitabıma profilimden erişip göz gezdirebilirsiniz. O kitabı bu kitapla az da olsa bağdaştıracağım çünkü.

Herkese, iyi geceler.

the smell of love - rosékook Where stories live. Discover now