"Kendine gel Rysa; bağlılık yemininin nereye, kime olduğunu hatırla." Rysa'nın adımları sarsakça gerilediğinde, büyüyen bakışlarıyla Abdullah'a dikkatle baktı. "Beni hainlikle mi suçluyorsun?" Abdullah bu yakarış karşısında hiçbir tepki vermediğinde, Rysa hiddetle yükseldi. "Sırf Veys'i buradan sağ çıkarmak istediğim için hain oluyorsam evet, ben bir hainim." Adım üzerine yürüyüp, yüzüne bir nefeslik mesafeden bakarken "Peki sen nesin Abdullah? Senin için kendini ortaya koyan arkadaşını arkada bırakırken, sen ne oluyorsun?" diye tısladı.

Sürtünerek gerileyen adımlarım zeminde gıcırtılı bir sese dönüştüğünde, iki keskin bakış tenimi delerek beni buldu. Duyduklarım karşısında, fark edilmeden sıvışma dürtüm; bu iki deneyimli askerin beni fark etmesine neden olmuştu. Beni delen bakışlar altında ezilirken, koşup kaçma dürtümü bastırmaya çalıştım. Her ikisi de ağır adımları altında gıcırdayan ahşap merdivenleri takip ederek, inmeye başladı. Dış görünüşümdeki sakinlikle tezat olarak bariz bir telaşla doluydum. Yanıma yaklaşmalarına birkaç adım kala gerilememe neden olacak bir telaş.

Adımım sürtünerek geriye kaydığında, bu kadar yakın olmanın şaşkınlığıyla birlikte kapıya çarptım. Kapı ardımda kıpırdanıp, eliyle omzumu kavradığındaysa; büyüyen bakışlarım kısıldı. Sırtımı yasladığım gövdenin kokusu deniz gibiydi. Ferah, dingin bir deniz... Omuzumdaki elleri kayarken, tek hamleyle yanıma geçti. Şimdi tam yanımda, az biraz önce bana yerin altına saklama isteği oluşturan bakışların merkezinde o vardı. Belki benden daha sakin, belki de daha bir oyuncuydu fakat ifadesiz yüzünde mimik oynamazken bakışlarımı ondan alamıyordum.

"Bende seni arıyordum." dedi, tok bir sakinlikle. Bakışları hitap ettiği benden uzakta olan Yekta, Abdullah ve Rysa'nın bakışlarına karşılık veriyordu. "Seviye atlamak için birlikte çalışmaya karar verdik de." diye devam etti, bizi dikkatle incelemeyi sürdüren çifte bakarak. Yüzünde muhteşem oyunculuğunu kanıtlayan samimi bir tebessüm vardı. Sarı saçlarının alnını süsleyen kısmı nemli, gözlerini gölgeleyen birer ışık gibiydiler. Zar zor seçilen buz mavisi rengi, kısılıp tehlikeli bir pırıltı yansıtmaya başladığında ani bir hareketle bana döndü ve "Veys bugün bize katılamayacak, boşa zahmet ettin buraya." dedi. Kaşlarım istemsizce kısılırken ne yaptığını anlama gayreti içerisindeydim. Bana yakın olan eli avuç içime kaydığında, bakışları bizi delip geçen Rysa'nın üzerindeydi ve "Gidelim mi artık?" diye mırıldandığında, bunun bir soru olmadığını kanıtlayarak beni dışarı çıkardı.

Peşinden hızlı adımlarla onu takip ederken, bakışlarım bizi bağlayan ellerimizdeydi. Adımları duraksayıp, benimkilere de etki ederken olağan bir sakinlikle ardımızda kalan açıklığı kontrol etti. Katettiğimiz mesafeden memnun olarak aynı olağan sakinlikle bakışları beni bulduğunda, bakışları bir süre yüzümde oyalanıp kısıldı. "Ne oldu?" dedi, usulca.

O ana kadar yüz ifademin ne yansıttığına kafa yormamıştım. "Bir şey olmadı." dedim, gereksiz bir tedirginlikle. Elimi avuç içinden kaydırarak, saçlarımın içinden geçirdim. "Teşekkür ederim." dedim, bakışlarım onun dışında her yerde oyalanırken. "Orada biraz daha kalsam, tenimde delikler açılabilirdi."

Bakışlarım organizasyon içerisinde değebileceği her ayrıntıda duraksarken "Neden Veys'i arıyordun?" diye sordu. Ses tonundaki meraklı baskı, bakışlarımı ona çevirmeme neden olmuştu. "Veys'i aradığımı nereden biliyorsun?"

Ellerini ceplerine yerleştirip, omuz silktiğinde "İç güdü diyelim." deyiverdi. Bakışlarım kısılırken, yanıtından memnun olmadığımı ifademdeki hoşnutsuzluktan anlamıştı. Dudakları usulca yukarı kıvrıldığında "Fazlaca telaşlı görünüyordun. Sen böyle telaşlı olduğunda..." dedi ve duraksadı. Sanki ne kadarını benimle paylaşması gerektiğini düşünüyordu. Gözleri bir süre benimkilerdeki ifadeyi süzdü ve dudaklarını yalayarak devam etti. "Sen telaşlı olduğunda cevaplanacak binlerce sorun ve onları cevaplayacak bir akıl hocasına ihtiyaç duyuyorsun."

RUH OKUYUCULAR -3-Onde as histórias ganham vida. Descobre agora