Tuhaflıklar bununla da sınırlı değildi, Wanda ilk gün onu tanımıyormuş gibi yapmış zaten ertesi gün de ortadan kaybolmuştu.

Bucky cesaretini toplayıp neler olduğunu Steve'e sorana kadar aradan üç gün geçmişti bile.

Öğleden sonra saat ikiydi ve iki fosil, birlikte oldukça uzakta olan anılarından konuşuyorlardı. Bucky, kalp atımını ve solunumunu dinleyen bir alete bağlıydı. Bir yandan da elinin üzerinden açılan damaryolundan açık sarı bir serum alıyordu vücuduna.

"Wanda... O nerede?"

"O... Pek burada olmayı sevmiyor, neredeyse hiç kalmadı zaten."

"Hala o evde." diye düşündü adam, kendisi burada tıkılıp kalmışken genç kızın evinde olması onu rahatsız etmişti. Wanda varken güzel olan o ev şimdi çok uzaktı James'e.

Uyutulmadan önce Wanda'yı göremeyecek olmak göğsünü öyle sıkıştırdı ki bir an nefes alamadığını hissetti.

"Ama onunla konuşmam gerek!"

Normalden yüksek çıkan sesi Yüzbaşı'nın kaşlarını şaşkınlıkla kaldırmasına neden olmuştu, aklında bir tahmin vardı ama Wanda ile Bucky'yi yan yana düşünmek ona garip gelmişti. Yine de bir şey söylemedi, mutlu olmayı ikisi de hak ediyordu.

"Tamam, bulurum ben onu."

Odadan çıktı ve sadece yarım saat sonra, Wanda ile birlikte döndü.

Genç kız Bucky'nin onu son gördüğünden beri değişmişti, belki ilk bakışta fark edilmezdi ama adam onu o kadar zamandır düşünüyordu ki Wanda odaya girdiği an ondaki değişiklik gözüne çarpmıştı.

Bordo rujla görmeye alışık olduğu yüzünde hiç makyaj izi yoktu ve yüzündeki tek renk göz altlarındaki mor halkalardı. Göz bebeğinin çevresindeki kızarıklık uykusuz kaldığını gösteriyordu.

Saçlarını toplamış, Bucky'nin beyaz kıyafetlerinin aksine tıpkı ruhu gibi siyah kıyafetler tercih etmişti. Bucky'nin bakışlarını üzerinde hissedince zorlukla gülümsedi, tam bu anda Steve onları yalnız bırakmak için odadan çıktı. İlk konuşan uzun zamandır genç kızla konuşmak için bekleyen adam oldu.

"Merhaba."

"Merhaba, nasılsın?"

Sesinde eksik bir şey vardı, eski samimiyetini duyamamıştı Kış Askeri.

"İyiyim, sanırım. Herkes benimle ilgileniyor, haftanın en önemli olayı benim uyutulmam."

Genç kızın maskesi daha fazla yüzünde kalamadı, dudaklarından başlayan çatlaklar tüm yüzünü sardı ve maske kimsenin duyamayacağı bir gürültüyle yere düştü. Şimdi Wanda gülümsemiyordu.

"James, bunu yapmak zorunda değilsin. İstersen gidebiliriz, bizi bulamayacaklardı o kadar çok yer var ki..."

Genç kızın 'biz' diye bahsettiği kişilerin içinde olmak o kadar güzeldi ki, adam bir anlığına gözünü kapattı ve tıpkı Kızıl Cadı'nın anlattığı gibi bir gelecek düşledi.

Kendisi için ne kadar güzelse, Wanda için bir o kadar kötüydü bu. Gözlerini açtı, hayali buhar olup sonsuzluğa karıştı.

"Hayatının sonuna kadar saklanmayı gerçekten istiyor musun?"

Yatağa yaklaşıp kenarına oturdu, bununda birlikte Bucky de vücuduna bağlı olan kablolar ona izin verdiği kadar genç kıza yer açmıştı.

Bacakları birbirine değiyordu, Wanda uzanıp adamın elini tuttu. Hyrda'nın söküp atmadığı, kendi elini.

"Eğer seninle olursam bulunduğumuz yerin hiçbir önemi kalmaz."

Aralarında adını koyamadıkları bir çekim vardı, inkar edemiyorlardı ama itiraf etmekten de korkuyorlardı.

"Wanda, dışarıda kalarak herkesi tehlikeye atıyorum. Ne olduğumun farkındayım, benim iyileşmem gerek. Bu metal kolu kaybetmem gerekse bile artık normal olmak istiyorum. Çavuş Barnes yıllar önce bir trenden düşerek öldü, Kış Askeri ise asla var olmaması gereken bir örgüt tarafından yaratıldı. İkisi de ben değilim artık, belki yıllar sonra uyandığımda kendim gibi uyanırım."

Konuşması boyunca aynı tonda olan sesi son cümlesinde titredi, artık bazı şeyleri taşıyacak gücü kalmamıştı.

Bu sırada karşısındaki kızın gözleri dolmuş, bakışları sertleşmişti.

"Buna seyirci olmak istemiyorum! Sana yapılan bunca şeye..." Eliyle tüm ışıkları yanıp sönen makineleri ve yarıya inmiş serumu gösterdi. Buna kendisinin sebep olduğunu biliyordu, Bucky'yi onun güçleri sayesinde bulmuşlardı. Başlarda bundan gurur duysa da şimdi tek hissettiği şey suçluluktu.

"Özür dilerim, seni kendi halinde bırakmalıydık. Yaşadıklarından sonra buna hakkın vardı. Seni ararken doğru olanı yaptığımı sanıyordum, Yüzbaşı'na yardım ettiğimi... Ama şimdi ne oldu? Seni buldukları kutunun içine yeniden atıyorlar!"

Etrafına bakarken gözlerinde pişmanlık ve hüzün vardı.

"Burada daha fazla kalamam, sana yapılan bu şeyin içinde..."

Yerinden kalkacakken Bucky vücuduna dolanan iplere dikkat ederek uzandı ve kolunu tuttu. Gülümsedi ama mutluluktan uzaktı bu. Kendine acıyan birinin sahip olduğu bir gülümsemeydi.

"Beni bulduğun için teşekkür ederim, tahmin edemeyeceğin kadar kayıptım. Şimdi tek yapmam gereken iyileşmek, beni bekler misin?"

Kızın gözlerinde akmaya hazır yaşlar vardı, bileğine dolanan metal ele baktı. Bu parça olmasaydı, her şey çok daha farklı olacaktı. Gözlerini adamın yalvaran bakışlarına dikerek söylediği şeyi düşündü, onu bekleyebilir miydi belirsiz bir süre için?

Kaçırdı gözlerini ve elini kurtardı tutuşundan, yıkık bir adamı geride bırakarak çıktı odadan. Göz yaşlarını daha fazla tutamayacaktı.

İnsanların korkularıyla öldürdüğü zamana tanıklık etmişti, çoğu zaman bu korkuları onlara yaşatmıştı ancak Kızıl Cadı ilk defa zamandan korkuyordu.

Kabusun Maskeleri Düşerken Where stories live. Discover now