Pobeda 2 (1. kısım)

Začít od začátku
                                    

Öyle sakin bir tonda söylemiştim ki engel olamadığı gülüşü o güzel dudaklarından fırladı. Yüzünde artık sabitlendiğini sandığım soğuk ifadesinden sonra bu gülüş bana iyi gelmişti. Vücut sıcaklığım artmış bile olabilirdi.

"Neden söylemiyorsun?" diye söylenerek yerinden kalktı. Baş üstündeki sırt çantasından kendine ait bir hırka çıkardı. Onun hırkası bana yorgan gibiydi. Dahası fena halde onun kokusuna bulanmıştı. Isınacaktım o kesin, bu kez gerçekten biraz fazla ısınacaktım üstelik.

"Uyuyordun."

Kısa süreli de olsa kabinde iri yarı endamıyla dikilirken üstüne topladığı bakışların farkında değildi. Ne zaman olmuştu ki? Benim yemek istemeyişime ithafen,

"Bir şeyler yemelisin." dedi.

Yerine oturup yeniden yanımızda biten hostesin benim için uzattığı battaniyeyi ve kendisi için uzattığı yemek tepsisini aldı. Kızın ona alt tarafı içecek olarak ne istediğini sorarken biraz fazla gülücük saçtığı dikkatimden kaçmamıştı.

"Alayım o zaman ben de! Yemeğimi!" diyerek muhabbetlerini böldüm.

"Tabi." dedi kız. Tavrı az öncekine oranla daha zoraki bir nezaket içeriyordu. "Önce beyefendinin içeceğini vereyim müsadenizle."

Alenen üfleyip püfledim. Göz ucuyla içeceğini alan Atlas'a baktım. Önüne dönmüştü, dudakları düz bir çizgi halini almıştı. Gülmüyordu.

"Tavuk mu? Köfte mi?" diyen hostesin sesiyle yeniden hiç ilgilenmediğim konuya döndüm.

"Farketmez." dedim ters ters. Nasılsa yemeyecektim.

"Ne içersiniz?"

"Kahve alayım."

"Sıcak içecek servisimiz ana yemek servisinden sonra başlıyor hanımefendi."

"Neden? Yemeğin yanında veremiyor musunuz?"

"Henüz hazır değil."

"Toz kahveden yapıyorsunuz, bilmiyoruz sanki."

"İpek." diyerek müdahale etme gereği duyan Atlas'tı. Ne kadar sivrildiğimi o ana dek farketmemiştim bile. Birdenbire irkilerek kendime dışarıdan baktım ve çok utandım. Ne yazık ki doğru şekilde geri adım atamayacak kadar hararetlenmiştim.

"Bir şey istemiyorum. Tamam." dedim. Gerçekten çok kabaydım. Hostes ya sabır dercesine bir nefes soluyarak yanımızdan uzaklaştığında Atlas o ciddi ifadesiyle yeniden bana döndü.

"Neyin var senin?"

"Hiç."

"Kahveyi getirmeyi kabul etseydi tükürecekti içine. Bil diye söylüyorum."

Bu kez gülmeyen bendim.

"Öyle aşırı bir kahve isteğim yoktu aslında. Ne istediğimi sordu, ben de söyledim."

"Neyin var senin diye sorayım mı bir daha?"

"Sorma bence."

Neyim olduğunu gayet iyi anladığını biliyordum fakat o buna gerek olmadığını söylemeyecekti, bu yüzden ben de açıkça dile getirmeyecektim.

Üstelemeyişi ayrı bir iç sızısıydı. Yemeyi yemediğimi farketmesine rağmen önündeki ekranla benden daha fazla meşguldü. Yarım saat kadar sonra hostes tepsilerimizi toplarken hiç haketmediğim halde gönül almaya çalışırcasına bana kahve uzattığında bu kez gerçekten yerin dibine girdim.

"Çok teşekkürler." dedim kızın uzattığı kahveyi alarak. "Az önce kaba davrandığım için afedersiniz. Tavrımın sizinle bir ilgisi yoktu."

POBEDAKde žijí příběhy. Začni objevovat