Kendinden Vazgeçmek

8.9K 836 318
                                    

Bölüm geciktiği için, yazar yazmaz paylaşmak istedim. Düzenleme gerekirse de artık sonraya bıraktım :) Lütfen sizde beni yorumsuz bırakmayın.

Rahatsız olabilecekler için küçük bir uyarı: bölüm sonu +18 bir sahne içermektedir.

Şarkı: Nothing But Thieves - Six Billion


Yurttan çıkıp Beşiktaş'a gidene kadar sağanağa dönüşen yağmur yüzünden yaka paça ıslanmış halde ulaştık eve. Neyseki yanıma yedek giysi almıştım. Atlas'ın kolunun altından geçerek girdiğim eşikte durup ıslanmış saçlarımı avuçlarıma topladım.

"Sıksam suyu çıkar şu an." dedim.

Boş bulundu bir an bakışları sabitlendi üzerimde, ucundan sular damlayan koyu renk saçlarıma, soğuktan iyice beyaz kesilmiş yüzüme, gözlerime... günlerin soğukluğundan eser olmayan bir duygusallık vardı bakışlarında, ensemden ayak uçlarıma kadar ürperdim. Hemen sonra toparladı kendini, yeniden ilgisiz bakışların ardına gizlenerek bana sırtını döndü ve sırılsıklam olmuş kendi montunu çıkarmakla uğraşmaya başladı. Bu esnada,

"Havluların ve saç kurutma makinesinin yerini biliyorsun." dedi.

Biliyordum. Daha düne kadar bu küçük güzel evin bir sakini gibiydim, şimdiyse ev sahibinin zoraki bir nezaketle davet ettiği biri gibi hissedişime engel olmakta zorlandım. Bakışlarındaki duyguları görmemiş olsam çok daha zor olurdu eminim. O kısacık ama elektrik yüklü ana sıkı sıkı tutundum ve kapı eşiğinde daha fazla oyalanmayıp banyonun yolunu tuttum. Atlas'ta odasına giderek üstünü değiştirdi. Kurulanıp, giysilerimizi değişip, yeniden yüz yüze olmaya hazır hale geldiğimizde salonda buluştuk.

Üçlü koltukta her zamanki gibi ayaklarımı altıma katlamış, kolumu kolçağa yaslamış halde oturuyordum. Ciddi konuşmalar yaptığımız her defasında olduğu gibi Atlas da beni karşıdan görecek şekilde tekli koltukta yerini almıştı. Dışarıda gök gürlüyor, şimşekler çakıyor, isyankar yağmur taneleri camları dövüyordu. Yaralı fakat hala çok güzel olan yüzüne bakıyordum. Onun aklından neler geçiyordu kim bilir. Ben on sekiz yıllık hayatım boyunca bir insanı bu kadar derinden sevdiğim ve yanında kendimi evimde hissettiğim bir an daha hatırlamadığımı düşünüyordum.

Sessizliği kırbaç gibi bölen bir şimşek daha çaktı. Atlas koltukta geriye yaslanarak kahvesinden bir yudum aldı.

"Nereden başlamak istersin?" diye sordum.

Elindeki fincanı sehpanın üzerine bıraktı.

"Sabahın köründe herşeyi yerle bir eden karşıma çıkma anından başlayalım." dedi.

"Sedef dün gece oda arkadaşının getirdiği kediye alerjisi yüzünden benim odamda kaldı. Ben de onun yatağında yattım. İyi uyuyamadım, bu sabah erkenden uyanınca spor yapayım bari diye Beşiktaş'a geldim. Seninle karşılaştığımızda sahilde koşuyu yeni bitirmiştim. Kahve alacaktım."

"Sedef'le odaları ayırdığınızı bilmiyordum."

"Olan bitenler yüzünden. Sedef öyle istedi."

"Haklı. Şanslısın yine de hala konuşuyor seninle."

Omuz silktim. Ben bilmiyor muydum sanki?

"Ona nasıl itiraf ettin merak ediyorum." diye sordu.

"Ben değil Tunç anlattı. Ben olay yaşandığı anda bulunduğumuz yeri terkettim."

Kaşları hafifçe havaya kalktı.

"Öylece kaçıp gittin mi?"

"Kendimi çok kötü hissettim. Hala da hissediyorum. Ama ben bunları zaten Sedef'le paylaştım. Seninle de bütün gece Sedef'le beni mi konuşacağız? Çünkü boşa zaman harcıyormuşuz gibi hissediyorum."

POBEDAWhere stories live. Discover now