"Bu imkansız." Taehyung lafını ilerletip Jeongguk'un karşısında utanışı ile iki büklüm oluşunu zevkle izleyecekti ancak siparişleri gelmişti. Birlikte keyifli bir yemeğe ilerlerken Taehyung şarap da rica etmiş, akşamı özel kılacak her şeyin mümkün olmasını sağlamıştı.

Jeongguk heyecanlı olduğu için hızlı hızlı yiyor, arada yemek çubuklarını düşürüyor ve ağzı doluyken konuşuveriyordu. Tüm bunlar Taehyung'u asla uyanmak istemeyeceği bir rüyadaymış gibi hissettiriyordu.

Sahi, nasıl olmuştu bu? Nasıl olmuştu da ona aşık bulmuştu kendini, o küçük dudakların müptelası haline gelmişti? Jeongguk kendisini öyle alıştırmıştı ki ondan kopmak artık imkânsızdı. Bunca zaman sadece kendine yalan söylemiş, inkar etmişti. Fakat en sonunda kaçamamıştı Taehyung. Zaten Jeongguk'un yanından başka kaçmak istediği bir yer de yoktu. İçi içine sığmıyordu hiç. Aşkını haykırmak, herkese duyurmak istiyordu. O tüm bu düşünceler içerisinde sevgilisini izlerken Jeongguk birden atıldı.

"Hyung! Jimin ile artık barıştım, başardım bunu hemen. En kısa zamanda ev konusunu açacağım. Umarım, umarım kabul eder!"

Taehyung'un içi bahsi geçen düşünceyle ısınıveriyor, heyecandan parmak uçları uyuşuyordu. Bundan güzel daha başka ne olabilirdi ki? Jeon Jeongguk'la yaşamak... İç çekmesine engel olamadı. İkisi de bunu düşlemekten geri duramıyordu. Jeongguk sabahları Taehyung'tan önce uyanırsa onu öperek uyandıracağını, Taehyung ise her gece Jeongguk'u kucağında uyutacağını hayal ediyordu. Saçlarını okşasın, farkına henüz vardığı güzel sesiyle şarkılar mırıldansın ona. Bunlar... İç gıdıklayıcıydı. Jeongguk ne yapıp edip başaracaktı Park Jimin'i ikna etmeyi. Gerekirse onu ikna edebilmek için en zahmetli yemekleri yapmayı öğrenir, onlardan yapardı!

"Endişelenme, sen böylesine sevimliyken kimse sana karşı koyamaz." Taehyung ortada gülümsenecek bir şey olmasa bile dudaklarını kapalı tutamıyordu. Lanet olsun! Jeongguk'un narin elleriyle içki dolu kadehi tutuşu bile onda kelebeğimsi duygular uyandırıyor, bazı şeyler düşündürtüryordu. Jeongguk nasıl dayanabilmişti onca zaman, aşık olduğu adama uzak olmaya?

"Of Taehyung! Zaten elim ayağım birbirine dolanıyor. Sen-sen biraz sussana?" Taehyung kısık bir kahkaha atıp başını eğdi ve tekrar Jeongguk'a baktı. Hafifçe çatılmış kaşları onu daha da sevilesi kılıyordu. Uzanıp işaret parmağıyla burnuna dokundu ve çekildi.
"Ama bebeğim, bu artık benim için çok zor."

Jeongguk sevgilisinin ani dokunuşla ufak bir öksürük krizi yaşasa da hemen kendini toparladı. Tekrar yemeğine döndüğünde bu kez daha sakindi. "Sanırım ölümüm böyle olacak, senin beni sevişinle. Neyse bunu kabul edebilirim. Ne de olsa aşkımsın." Sonlara doğru kısılan sesi Taehyung'u tekrar güldürdüğünde elindeki çubukları bıraktı ve Jeongguk'a doğru yaklaştı, "Aşkım?"

Jeongguk'un gözleri hızlıca kırpışmaya başlamıştı şimdi. "Hm? E-efendim?" Taehyung etraftakileri kendi deyimiyle "siktir ederek" boş verdi ve Jeongguk'un olabildiğince yakınında durdu. Kemikli; uzun parmakları diğerinin yumuşacık, kızıl tutamlarına kaymıştı. Küpeler dolu kulağının arkasına sıkıştırdı onları.

Jeongguk koca gözlerini doğrudan Taehyung'a dikmiş durduğundan gülümsedi Taehyung. Konuşmasına kısık sesiyle devam ederken Jeongguk elindeki bardağı bırakmaya fırsat bulamamıştı. Lanet olsun, kalbi güm güm atıyordu! Bu hep böyle mi devam edecekti?

"Bugün senin için bir şey getirdim yanımda, umarım seversin." Parmakları küçük olanın keskin ama yumuşak çenesini okşamış; bakışlarıyla beraber aşağı kaymıştı, dudaklarına.
"N-ne? Ne getirdin, hyung?" Jeongguk boğazını temizleyerek zar zor sordu. Taehyung sandalyesinde geriye yaslanmış, Jeongguk'u boşluğa bırakmıştı sanki.

ART-MEDIAWhere stories live. Discover now