GÜL'ÜN SÜRPRİZİ - 21

Start from the beginning
                                    

“Ben yola çıkıyorum eğer ambulans benden önce gelirse bana haber ver hastaneye gelirim.”

“Orhan, ben ne yaptım?”  Derken yerde yatan kadının yanağına dokunuyordu yine.

“Oğlunu tamamen kaybetmek için adım attın.” Ve telefonu suratına kapadı karısının.

Aslan ile Gül Nihal ise yeni kalkmış kahvaltı etmişlerdi. Nasıl olsa tatildeydiler. Uyumakta, dinlenmekte özgürdüler. Gül Nihal çok gezince yorulup öğle uykusuna yatmak zorunda kalıyordu ama çok mutluydu. Yanında o kadar düşünceli bir adam vardı ki onun ilgisi karşısında ermiş tereyağı gibi oluyordu.

“Bu gün müzeleri gezeceğiz değil mi?” diyerek yerinden kalktı genç kadın. “Ona göre uygun giyineyim.”

“Dün söz verdim.”

“Verdin ama sıkılacağını düşünüyorsan ben taksiyle gidebilirim. Söz kaybolmam.”

“Kaybolma ihtimalin yok çünkü yanında olacağım.” Ve genç adamın telefonu çaldı. Ekranda babasının aradığı yazılıydı.

“Açmayacak mısın?”

“Babam arıyor. İş seyahatine çıkacaksa onu haber verecektir.”

“Yine de aç. Belki başka bir şey söyleyecektir. Hem evlendiğimiz söylemek istemedin ama öğrenmiştir.” Yeniden yerine oturdu. “O senin baban. Lütfen aç.”

Telefonu açan Aslan  “Baba?” Dedi.

Bulabildikleri ilk uçakla geri döndüler. Aslan endişeden öfkesine hakim olamıyordu. Hastanenin kapısından hışımla girip hızla koridorları geçti. Kızgındı. Onu yalnız bıraktığı için kendine öfkeliydi. En azından otelde kalmasında ısrar etmeli sonrada onun haberi olmadan bir çalışanını peşine takmalıydı ama düşünememişti. Her zaman iş seyahatlerine çıkmış geldiğinde ise kapıda bekler bulmuştu onu. Şimdi neden böyleydi. İçinde evlendiği an umut belirmişti halbuki. Unutacağını, iyi olacağını hissetmişti. Ama yine altüst olmuştu işte. Yaptıklarının cezasını çekmeye mahkum olduğunu bir kez daha fark etti. Ama bu bedel çok ağırdı.

Ayakta dikilen babasına koştu. “Baba? Nasıl?”

“İyi olacak evlat. Ameliyata alınıp kalbine giden üç tıkalı damarı açacaklar.”

“Bir şeyi yoktu.” Eliyle saçlarını karıştırıyor, durduğu yerde duramıyordu. “Neden aniden bu hale geldi?”

Orhan Bey karısını anlatmamayı seçti. “Bu tür şeyler çoğunlukla aniden çıkar. Hem sanırım Elif Hanım sana söylemek istememiş.

“Konuştun mu?”

“Uyandığı ilk an konuştum. Ameliyat için imza atması gerekiyordu.”

“Neyi söylememiş bana?”

“Bir hafta önce kolu ağrımaya başlamış ama önemsememiş.”

“Lanet olsun.” Ve dolaşırken ancak o zaman annesini bir köşede oturmuş, bitkin olarak gördü. “Anne?”

Sümbül Hanım kendisine bakan oğlun suratına zar zor baktı. “Hoş geldin oğlum.” Ve oğlunun yanında duran genç kadına baktı. “Gelin hanım mı?”

Aslan bunu duymadı bile. “Neden bu haldesin?” diye sordu. “Elif anneyi pek sevmiyorsun. Neden bu kadar üzgün duruyorsun?”

Orhan Bey hemen öne çıkıp “Aslan….” Dedi ama karısı tarafından durduruldu.

GÜL'ÜN  SÜRPRİZİWhere stories live. Discover now