Yüzleşme.

5K 307 23
                                    

"Günümüz"

Derin bir nefes aldım. En kötü kâbuslarımın gerçek olması gibiydi. Ne zamandır biliyordu? Kimden öğrenmişti? Ayağa kalkıp yabani bir hayvana yaklaşıyormuş gibi sakin adımlarla yanıma doğru gelmeye başladı.

Geriye doğru bir adım attım. Yüzünü buruşturdu. Ondan kaçmamı istemiyordu. Ama bu durumda ondan kaçmayıp ne yapabilirdim? Ben zaten anlatacaktım ona. Ben yapmalıydım. Ben söylemeliydim. Kimden öğrenmişti?

"Sıla söyledi," dedim. Başını iki yana salladı.

"Derin, canını yakmak istemiyorum. Sana senin isteğin dışında asla dokunmam. Ama lütfen benden kaçma. Çözemeyeceğimiz hiçbir şey yok. Lütfen. Sadece kal ve benimle konuş,"

Kafamı iki yana sallayıp duruyordum. Gözlerimi dolduran yaşlar görüşümü bulanıklaştırıyordu. Etrafıma bakındım, sanki hiçbir şey göremiyordum. Sonra her şey birden karanlığa gömüldü.

Uyandığımda sıcak bir yatakta yorgan çeneme kadar çekilmiş bir şekilde yatıyordum. Başım Demir'in kucağındaydı. Kâbus mu görmüştüm? Kâbusmuş gibi gelmiyordu.

"İyi misin?" dedi Demir duyduğum en yumuşak sesle. Ağlamaya başladım. Güçlü bir insandım. Öyle olduğumu düşünmek istiyordum. Ama artık duvarlarımdaki çatlaklardan bir şeyler sızmaya başlamıştı. Demir'e karşı ne hissediyordum bilmiyordum ama Caner'den sonra kimseyi sevemeyeceğimi düşünüyordum.

Ama beni öptüğünde her şey değişmiş gibiydi. Sevebilirdim. Yapardım. Ama yapmak istiyor muydum? Peki, her şeyi bildiğini söylediğinde neden bu kadar tepki vermiştim? Hem zaten nereye gidebilirdim ki? Dışarısı diz boyuna kadar kar doluydu. Araba kullanmasını bilmiyordum ve buraya kadar bir taksi göndermeyeceklerinden adım gibi emindim.

Bu yüzleşmeyi sonunda yapıyordum.

"Soru," dedi yumuşak sesiyle. Yutkundum. Ah, patlamak üzereymişim gibi hissediyordum. Her zaman anlattıktan sonra beni kapının önüne koyacağından korkmuştum ama o Allah bilir ne kadar zamandır biliyordu ve yine de beni yanında tutmuştu. Midem bulandı. Kimse beni bu halde yanında tutmak istemezdi. Bu işin içinde başka bir şey vardı.

"Sor," dedim önceki bağırmalarımdan dolayı kısılmış sesimle.

"Sıla'yla bağlantını neden kestin?"

"Bunu zaten biliyorsun, Caner ölünce aynen böyle ileri geri konuştu ve..."

"Hayır," dedi. "Bundan önce onunla iletişimi kestin. Neden?"

Gözlerimi kapadım. O gece dün gibi aklımdaydı. "Çünkü Caner'i öptü," dedim.

"Caner de ona karşılık verdi," diye hikâyeye devam etti.

"Evet."

"Sıla'yı hayatından çıkarmanı anlayabiliyorum ama neden Caner'le kalmaya devam ettin?"

"Beni evine kapatıp ailesinin yanına..." Başımı kaldırıp yüzüne baktım. "Olayı biliyorsun, neden bunları bana tekrardan anlattırıyorsun?"

"Lütfen, bana güven."

Kimseye güvenim yoktu. Hiç kimseye. Allah kahretsin, üç yılda kendimi ancak toparlayabilmiştim. Tam bir yabancıya karşı yakınlık hissedip belki de onunla ilgili bir şeyler hissedebilirim diye düşünürken tüm bunlar önüme dökülmüştü. Üstelik bunları ben dökmemiştim bile.

"Tüm bunları nereden biliyorsun Demir?" dedim gözlerimi kısarak. Saçlarımı okşadı.

"Bunun cevabını senin bulmana ihtiyacım var," parmağıyla alnıma dokundu. "Cevap oralarda bir yerde, sadece... Hatırlamana ihtiyacım var."

"Anlamıyorum,"

"Evet, anlamadığını biliyorum. O yüzden seni yönlendirmeme izin ver," başımı olumlu anlamda salladım. Bu olay benimle ilgili olmaktan çıkıp, Demir'le ilgili olmaya başlamıştı. Bu da beni biraz rahatlamıştı. Soy adını bile bilmiyordum adamın. Bir de kalkıp onunla terk edilmiş kasabanın birinde tatile gelmiştim. Ne tatil ama.

Gözlerimi tekrar kapadım. Saçlarımı okşarken devam etti. "Seni evde zorla tutup –ki ikimizde biliyoruz ki gitmek istesen pekâlâ gidebilirdin ama konumuz bu değil- ailesiyle tanışman için göl evine götürdü."

"Evet,"

"Sonra?"

"Ailesiyle tanıştık, dedesi beni sevdi, Caner bana evlenme teklif etti. Bu kadar," dedim. Hala hiçbir şey anlamıyordum. Olağanüstü olan tek bir şey yoktu.

"Evet, işte, Caner sana evlenme teklif ettikten sonra Caner'in babası..." dedi. Sonra bir an duraksayıp devam etti. "Caner'in babası olay çıkarmadan önce Caner'in annesi restorandayken bir şey söyledi," dedi sesi gitgide kısılırken.

Yatağın içinde kıpırdandım. Tüm olay patlak verip dünyam başıma yıkılmadan önce Aslı Hanımın bir şey söylediğini hatırlayamıyordum. Söylemiş miydi? Söylemiş olsaydı da hatırlamadığıma göre demek ki önemsiz bir şeydi. Demir neden bunu hatırlamamı istiyordu ki?

"Hatırlayamıyorum," dedim. İç geçirip başımı kucağından kaldırdı ve nazikçe yastığa koydu.

"İkimiz için yiyecek bir şeyler hazırlayacağım. Yorgunsun. Biraz dinlen ve hatırlamaya çalış."

Yanımdan ayrıldıktan sonra tavana bakarak düşünmeye başladım. Yıllardır unutmak için o kadar çabalamıştım ki, tekrar hatırlamak bana çok zor geliyordu. Hatırlayabileceğimi de sanmıyordum açıkçası. Üç yıl çok uzun bir zamanmış gibi görünmese de bana bir ömür gibi gelmişti.

Demir elinde tepsiyle içeri girdiğinde ne kadar zaman geçmişti bilmiyordum ama yatağın içinde doğrulup oturdum. "Çok bir şey değil ama tekrar hasta olmanı istemiyorum," dedi tepsiyi bana uzatırken.

"Teşekkür ederim," dedim kısık sesle.

"Hala bir şey yok mu?"

Başımı iki yana sallayıp tepsideki yiyeceklerden yemeye başladım. "Hatırlayamıyorum. Sana bir soru sorabilir miyim?"

"Tabii," dedi ağzına bir meyve atarken.

"Yanımdaki daireye taşınırken de biliyor muydun?"

"Evet," dedi temkinli bir ifadeyle. "Bak, Derin. Benden nefret etme. Her şeyin bir sebebi var, sadece bunu bil. Sadece... Hatırlamaya çalış. O zaman hayat bizim için daha kolay olacak, güven bana."

Gözlerimi kapatıp kendimi bir daha düşünmek istemediğim tek anda buldum. Madem hatırlamam gerekiyordu, hatırlayacaktım.



İki Hayalet  (Tamamlandı)Where stories live. Discover now