#2

254 24 7
                                    

    Zeynep beni sürüklercesine sıradan kaldırıp çekiştirdiğinde ''Niye çekiştiriyorsun kolumu be, yine n'oldu?'' Diye çemkirdim.

   Ağzını açıp tek kelime açıklama yapmadı ve yürümeye -pardon koşmaya- devam etti. Adımlarına ayak uydurmaya çalışırken beni çoktan bahçeye çıkarmıştı bile. Bankların orada bulunan küçük topluluğa gözlerimi kısıp baktığımda arkadaşları tarafından etrafı sarılan Mert'i gördüm.

  An itibariyle boğazıma bir öküz oturdu ve gözlerim hafiften yanmaya başladı. Sanırım ağlamak üzereydim. Birkaç saniye arkadaşlarıyla konuşurken onu izledim. O sırada Zeynep bir şeyler söyledi ama sadece ''Belki görmek istersin diye düşünmüştüm.'' Kısmını duyabildim.

     Görmek istiyordum, evet kesinlikle görmek istiyordum. 3 ay boyunca görmeyip okul değiştirdiğini öğrendikten sonra birden karşıda dikilmesi fazla beklenmedik olmuştu sadece.

    Zeynep'e dönüp ''Kantinde oturalım mı biraz?'' Dedikten sonra tekrar beni kolumdan tutup sürüklercesine yürütmeye başladı. Kantine girdikten sonra köşedeki bir masaya oturduk. Gözyaşlarım istemsizce akmaya başlamıştı bile.  

    Onu gördüğümde geçen seneyi hatırlamıştım. Nasıl tanıştığımızı, konuşmaya başladığımızı, gün geçtikçe benim ona aptal gibi bağlandığımı. O daha çok bir arkadaş gibi yaklaşmıştı bana evet ama hiçbir zaman bunu umursamamıştım. Sevmiştim. Her gün daha da çok. Ama o gitmişti. Okulda bir gün bile onu görmeyince günüm iyi geçmezken bu senenin iyi geçeceğini sanmıyordum.

       Ben uzunca bir süre bunları düşünürken Zeynep'in endişeli gözlerle beni seyrettiğini fark ettim.

     ''Mısra saçmalama artık. Şuan karşıdan dört çocukla ortada kalmış dul karılar gibi duruyorsun. Bir kendine gel. Ağlamayı kes, kalk bizim sınıfa gidiyoruz.''

      Kolumu kavradığı an itiraz etmek gibi bir lüksüm olmadığından peşinden yürümeye başladım.

     Tam kantinden, çıkacakken kapıda Mert'le karşılaştım.

     Gülümseyerek ''Merhaba'' dedi.

      ''Merhaba, okula uğramışsın, ne o çok mu özledin? diye karşılık verdim gülümsemeye çalışarak.  

      ''Ha şey ya bugün okul erken bitti bizim, toplantı mı ne varmış. Bilirsin ilk gün saçmalıkları.. Ben de uğrayıp bizimkileri göreyim dedim, yoksa okulun özlemiyle yanıp tutuştuğumdan değil.''

     Kocaman sırıtışıyla bana bakıyorken gözlerimin dolmaması imkânsız gibi bir şeydi zaten. Lanet olsun ağlamamalıydım.

     En azından böğürerek ağlarken görmesin diye düşünüp 'İyi yapmışsın, seni tekrar görmek güzeldi, yeni okulun hayırlı olsun, ben gideyim artık, görüşürüz...'' dedikten sonra ona cevap verme hakkı tanımadan hızla arkamı dönüp koşar adımlarla uzaklaşmaya başladım. Çünkü cevap verseydi önünde salya sümük ağlamaktan çekinmezdim.

     Baya bi uzaklaştığımdan emin olduktan sonra hıçkırarak ağlamaya başladım. Tekrar nefes almaya başlamak gibiydi. Ağlamak rahatlatıyordu.

   Zeynep arkamdan koşarak bana yetiştiğinde birlikte onların sınıfına girdik. Sıraya oturduğumda sınıftakiler sanki ilk defa ağlayan birini görmüşçesine bakıyorlardı. Aslında onlara da hak vermiyor değilim. 'Ağlamak' vardı. 'Mısra gibi ağlamak' vardı. Sanırım bunu ilk defa görüyorlardı.

     Sanki Mert'in okuldan gitmesi Defne'yle Çağrının suçuymuş gibi bu sefer de onlara ''Neden gitti ki? Hayır, yani neden gitti? Son senesinde burada okumak varken neden okul değiştirdi?'' Diye çemkirdim.

   Duvar kenarında en arka köşedeki çocuğun kafayı sıyırdığım şu dakikalar boyunca ifadesiz bir yüzle beni izlediğini fark ettim. Dönüp dil çıkarmak -ki huyumdur, bu davranışımı kimseden esirgemem- istedim.

    Hatta yüzüne yüzüne ''Hiç mi sevdiği çocuk okuldan ayrılan depresyonda bir kız görmedin? dönsene önüne!'' Diye bağrınmak da istedim.

      İstedim ama yemedi. Geçen sene bir okul çıkışında yanlışlıkla takılıp üstüne yuvarlandığım, onun ''Pardon.''Benimse ''Asıl ben pardon.'' Dediğim, acayip saçma bu diyalogu yaptıktan sonra benim bu çocuğa değil dil çıkarıp, laf söylemek, utançtan yüzüne bile bakmam olağanüstü bir şeydi. Bu yüzden susup önüme dönmek zorunda kaldım.

   Öğle arasının bittiğini bildiren zil çaldığında bizimkilerle vedalaşıp, ayaklanarak kendi sınıfıma doğru yürümeye başladım. Beste ve Bade her zamanki yerinde vıdı vıdı tayfasıyla çene çalarken yanlarına gittiğimde etraf anında sessizleşti. Muhabbetin benim hakkımda olduğunu anlamamak için gerizekalı olmak gerekiyordu.

     ''Yok devam edin siz ya böldüm ben, ayıp oldu.'' Dediğimde Bade ve Beste kalkıp yanıma geldiler. ''Mısra biz... Öğle arası olanları duyduk ve şey...''

  ''Öğle arası olanları duydunuz ve sevgili sınıf arkadaşlarınızla durum değerlendirmesi yaptınız değil mi? E iyiymiş devam edin siz.'' Deyip laflarını yarıda kestim.

  ##

     Cidden daha fazla açıklama duymak istemiyordum. Bu sınıfta bir sene boyunca dayanabileceğimi sanmıyordum. Belki seçmeli dersimi değiştirip başka sınıfa geçebilirdim. Bunu mutlaka annemle konuşacaktım. Mümkünse bu akşam.

   

     Fakat şu an sadece sıraya başımı koyup, müzik dinlemek, belki de biraz ağlamak istiyordum. Şuan sadece nefes alıp rahatlamak...

YANIBAŞIMDAWhere stories live. Discover now