Sırıttığımda Harry de güldü. Gülüşü mükemmeldi, pek sık göstermiyordu. Ama hemen yeniden ciddileşti.  "Ya Zayn?"

Zayn, Zayn, Zayn.

İsmi bile ne olduğunu bilmediğim şeyler hissetmeme yetiyordu. Çünkü bana sayısız kez yardım etse de Zayn'i hiç tanımıyordum. Hiç.

Düşününce Niall ve Liam'ın ailesi, yaşamları, arkadaşları, ilgi alanları, dersleri ya da favori televizyon programları gibi şeyleri bilirken Zayn'e dair hiçbir şey yoktu. Sadece telefonda konuşurken bir kız kardeşi olduğunu duymuştum.

"Pek bir şey yok," dedim. "Tanımıyorum çünkü buna asla izin vermiyor. Gizemli takılmaktan hoşlandığını sanıyorum."

"Zayn benim geçmişimin büyük bir kısmı," dedi beni çok şaşırtarak. "Şimdi olduğum kişi olmamda payı var. Ve ileride olacağım kişi."

Ne gibi bir bağlantıları vardı?

"Aranızda ne geçti?" diye sordum kahrolası merakımı asla dizginleyemeden.

Harry uzun süre anlatıp anlatmamak arasında ikilemde kaldıktan sonra derin bir nefes verdi. Öyle yakışıklıydı ki her an, her saniye ona baktıkça canımı yakıyordu. Tanrım... "İleride öğreneceksin, Tomlinson."

Gözlerimi devirdim.

"Hadi ama yapma böyle," dedi parmaklarıyla çenemi kavrayarak. Gözlerimi devirmemi kast ediyor olmalıydı ama çenemi tutuş şekli beni öyle etkilemişti ki ağzım açık ona bakakalmıştım. Yeşil gözleri benim mavi olanlarıma sıcacık bakıyordu. "İleride öğreneceksin dediysem ileride öğrenirsin, şimdi bunları konuşmamızın sırası mı, bebeğim?"

Bebeğim?

"Ha?"

Güldü ve bana bir çatal uzattı fakat yemek yiyebilecek durumda değildim. İstediğim tek şey oydu. Çatala karşılık tepki vermediğimi görünce kaşlarını çatarak sordu, "Aç değilsin?"

Açım. Yalnızca sana.

O yemeğini asilce yerken onu izledim. Dudaklarının biber yüzünden kızarışı, yanaklarına yemek yemekten gelen kan, çatal ve bıçağı tutan parmakları, yemeği yutarken gerilen ademelması. Heykel işçilerinin çıkardığı o kahverengi bukleler. Dalgınca onu seyrederken sabrım gittikçe taşıyordu. Bu kadar yakışıklı olması onu daha çok istememe sebep oluyordu. Sanki bunun bir sınırı varmış gibi. Sanki o sınırın sonundaymış gibi. Peçeteye uzanan elini dudaklarına bastırırken on yedi yıl önce annem ve babamın beni yapma amaçlarının yanlış olduğunu düşündüm. Ben Louis Tomlinson değil, peçete olmak istiyordum.

"Ne düşünüyorsun, Louis? Yemek yemeyerek kendimi yeterince kötü hissetmeme sebep oldun zaten." Dramatik bir şekilde kaşını kaldırdığında çatal ve bıçağı boş tabağın üstüne koyarak geriye doğru yaslandı. Bu açıdan onu daha iyi görüyordum.

Başımı iki yana sallarken "Ü-üzgünüm," diyebildim.

Kekeliyorum. Yine.

Kekelemem onu güldürmüştü. Fakat birden kaşları çatıldı ve yüz hatları gerildi, aklına bir şey gelmiş gibiydi. Başını çevirdi, "Demek kızlar yatakhanesi?"

Ödümü kopardın, Styles.

"Hayatımla ilgili eş seçme bölümünde nereye oy atacağımı çoktan biliyordum. Ama diğer oyuncuya bir şans vermem gerekiyordu. Netleştirmek için."

Verdiğim cevaba karşılık gözlerimin içine direk olarak baktığında heyecandan ölüyordum. O ise ilgiyle saçlarıma doğru elini attı. "Şimdi net mi?"

one step closerWhere stories live. Discover now