"Burada ne arıyorsun?" dedim kaşlarım hala çatıkken.

Yüzüme şöyle bir baktı ve sorumu duymazdan gelip sos paketini elimden aldı. Hazır gıdadan hoşlanmıyor olacak ki kendisi sos yapmak için gerekli malzemeleri tezgaha koymaya başladı. Böyle olursa işimiz çok uzun sürecekti. Ayrıca neredeye transparan siyah gömleği ve şeritli pantolonu ile buraya hiç yakışmıyordu. Kollarımı bağlayarak onun sosu yapışını izlemeye başladım. Aşçı bizimle ilgilenmiyor gibiydi, Harry'e döndüm; "Bunun benim cezam olduğunu sanıyordum?" dedim aksi sesimle.

Harry ise florasanlar altında daha da belirgin olan o güzel zümrüt yeşili gözleriyle bana şöyle bir baktı ve yeniden sosu hazırlamaya devam etti ama bu malzemelerden yalnızca iki kişilik sos çıkardı. İşime engel olması beni kızdırıyordu. En sonunda omuzlarını silkti ve "Yemek yapmayı seviyorum," dedi.

Okulda beyefendi, mutfakta aşçı, yatakta...

"Bu iki kişilik bir sos oldu ama!" dedim kollarım hala bağlıyken. Ayağımı yere vuruşumla bana baktı.

"Öyleyse o güzel kıçını saçma sapan fikirler için yerinden kaldırmadan önce iki kez düşün, Louis."

Tam ağzımı küfretmek için açıyordum ki onu yatağa atmam gerektiğini hatırlamam buna engel oldu. Kız yurduna bile girmiştim amına koyayım, bir türlü kovulmuyordum şu lanet okuldan! Mary Jane'i, salak flörtlerini ve Los Angeles'ı çok özlemiştim. Harry benim tek kurtuluşumdu. Topla cesaretini Tomlinson, hadi.

En fazla tuvalette azgınca yapılan bir mastürbasyonla sonlanır.

Harry'e doğru yürüdüm ve arkasına geçip domatesi kestiği elinin üstüne elimi koydum. Sadece yardım etmek istiyordum tabii ki. Diğer elimse Harry'nin kalçasının hemen yanındaki mutfak tezgahındaydı.

"O güzel kıçımla yapmak istediğin başka şeyler de var mı?"

Tanrım, bu benim ağzımdan çıkmıştı!

Ağzını açıyordu ki domatesi kesmeyi aniden bıraktı.
Bir inleme geldi ve...

Kestiği şey domates değildi.

"Harry!" ciyakladığımda Harry küfretti ve parmağından akan kanı silmek için bir bez aldı. Onu bu denli heyecanlandırdığımı bilmek beni memnun etti. Bana izin verse ona neler yapardım oysa ki. Kanının tuzlu kokusunu aldığımda aklıma gelen fikir karnımda bir şeyler hareket ettirmişti. Hemen yeniden vücudumu Harry'e konumladım ve "Eline bakayım," dedim.

Başta sinirli göründü ama parmağını uzattı. İnce, asil, bakımlı eller. Yazı yazmaktan nasır tutmuş.

İçimde olması gereken eller.

Bezi tezgaha koyarken saniyesinde oraya toplanan kıpkırmızı canlı ve tamamen Harry'nin içinden gelen kana bir bakış attım. Harry ise ne yapacağımı görmek için izliyordu. Tüm cesaretimi topladım ve uzattığı elini tutup parmağını dudaklarıma götürdüm. Parmağını emerken gözlerimizi bir an olsun birbirimizden çekemiyorduk. Bana şok olmuş bir şekilde bakıyordu bense dişlerimi batırıp biraz daha kanın ağzıma dolmasını sağladım. Bunu küçükken de yapmayı çok seviyordum, asla midemi bulandırmazdı.

"Louis, dur." Sesiyle lolipop çevirir gibi dilimle çevirdiğim parmağını ağzımdan çıkardığımda ona bakıp şirince gülümsedim:

"Artık kanamıyor ama değil mi?"

Benim vücudumdaki kan ise pantolonumun içindekine çoktan toplanmıştı.

"Harika bir pansumandı," diye alay etti ve işine geri döndü.

one step closerWhere stories live. Discover now