"Ben size böyle bir hakkı vermedim. Ayrıca bana 'sen' değil, 'siz' diye hitap ederseniz sevinirim." Gözleri gözlerimin içerisine bakarken tek kızaran yeri kulakları değildi, artık boynu da yüzü de kızarmaya başlamıştı.

"Peki!" Dedi yüksek perdeden. "Yasemin Hanım!" Bir elini saçlarının arasından geçirip derin bir nefes aldı. "Üzerinizi giyinecek misiniz?"

"Giyinmiyorum!"

Tepemin tasını attırdı iyice. "Neden sizinle gelmeliymişim acaba?"

"Hani hatırlar mısın bilmem, dün anne ve babalarımız ikimizi emrivaki bir evliliğe zorladılar? Bir çağırışım yapıyor mu acaba?"

"Bekle burada," dedim sinirle. Ne kadar kabul etmek istemesem de haklıydı. İçeriye girip saçlarımı taradım, üzerimdeki elbiseyi çıkartıp onun yerine siyah plazzo bir kot pantolon, üzerine de sarı renkli bir gömlek giydim. Gömleğin bir yarısını pantolonun içine sokup saçlarımı topuz yaptım. Ayağıma terlikleri giyinip salona girdim. Elinde kahvesiyle birlikte camdan dışarı bakan Tarık ile derin bir nefes aldım.

"Nereye gideceğiz?"

"Güzel bir yere."

Gözlerimi devirip koltuklardan birine attım kendimi. "Bitir kahveni gidelim."

Gülümsedi, öylece gülümsedi ve kahvesini içmeye devam etti. Sinirli miyim? Yo...


"Burası mı?" Dedim sinirle. "Burası mıydı beni uykumdan ettiğin yer?"

"Nesi varmış? Yemekleri gayet güzel." Gülümsemesi güneşle kapışıyordu. Neden bu kadar mutluydu ki bu?

"Haydi yemeklerimizi yiyelim ve güzelce konuşalım Yasemin Hanım?" Hanım kelimesinin üzerine öyle vurgu yapmıştı ki sinirlerim bir kez daha gerilmişti.

"Bakın Tarık Bey, ben et yiyemem. Kokusuna bile katlanamıyorum bana eziyet mi çektirmek istiyorsunuz?"

Koluma girerek çekiştirdi beni. "Hadi, güzel olacak..."

Bakın diyorum hiç güzel olmamıştı. Midem bulanıyordu, burnum algısını kaybetmişti ve Tarık karşımda deli gibi ızgara et yiyordu. "Cidden mi?" Dedim kendime hâkim olamayarak. "Ben gidiyorum, geldiğimizden beri deli gibi yemek yiyorsun. Konuşacağız dedin, konuşmuyorsun. Dilin eti ağzının içerisinde çevirmekten başka bir işe yaramıyor."

Bir şeyler gevelemeye çalıştığı sırada çantamı alıp ayağa kalktım. Hızla mekândan çıktığımda arabamla gelmediğimi fark etmem pek de uzun sürmemişti. Durağa gittiğim sırada bağırışları ile ortalığı inleten biri ile yerimde rahatsızca kıpırdandım. "Ne oluyor?"

Kıllı bir kol boğazıma sarıldığı sırada ne olduğunu anlamadan kafama değen soğuklukla donup kaldım. "Ne yapıyorsun be?"

"Kes sesini kadın! Rahat dur yoksa beynini dağıtırım!" Sesi kulağımın hemen yanında bomba gibi patlarken sinirle donup kaldım.

Polisler, insanlar etrafıma toplanırken tek eksik olan insanı, beni buraya getiren insanı aradı gözlerim. Restoran kapısından ağzındaki bitmemiş lokmasını çiğnerken hızlı bir çıkış yapmıştı. Gözlerimi devirirken içimden söylendim. Bu adamla bir daha bir araya gelmeyeceğim. Ne zaman görsem başıma uğursuzluk gelmeye başlamıştı. Önce emrivaki evlilik şimdi de bu manyak adam!

"Bırak beni yoksa beynini uçururum," dedim sinirle.

Pis pis kıkırdadı, "dikkat et de tersi olmasın sarı kafa."

Ayağımdaki stilettonun sekiz santimlik topuğuna şükürler olsun ki birazdan ayağına elveda diyecekti.

"Yasemin!"

Tarık'ın sesi kulaklarımda yankılandığında sinirden deliye dönmüştüm. "Sen de öldürüyor musun ne yapıyorsan yap beni iyice sinir etme çam yarması!" Dedim bağırarak.

"Ne diyorsun lan sen!" Soru değildi, hayır. Bu sadece bir tehditti. Birazdan beynimin kalıntıları sıcak asfaltı boylayacak ve bende hakkın rahmetine bir güzel kavuşacaktım.

"Sağır mısın yoksa aptal mı?"

Tarık gözlerini dikmiş bana bakıyordu. Polislere dönüp ayağımı salladım. Birinin dikkatini çekince ne yapmak istediğimi anlamış gibi hafifçe başını salladı. Gözlerimi kapayıp inşallah şaşkınlıkla silahı ateşlemez bu salak diyerek dua edip bir nara ile ayağımı kaldırdım.

"Bismillah!"

Topuğum kırılıp adam bağırarak silahı elinden attığında bende hızlıca kırık topuğumla kollarının arasından çıktım. "Gel lan buraya!" Elini uzatmış tam saçlarımdan yakalıyordu ki yanımdan bir siluet geçip adamı yere sermişti. Evet, siluet Tarıktı.

"Sen iyi misin?" Arkamdan gelen sese döndüm. Gözlerim dolmuştu, korktuğumdan değil sadece sinir boşalması yaşıyordum.

"Amirim," dedi polislerden biri. "Silah boş."

Tam o ana kadar her şey yolundaydı işte. Tam o an benim tüm sinirlerim uyuştu. Kırık topuğuma aldırmadan bir hışımla adamın üzerine atladım. Saçlarını çekip kulaklarına asılıyordum. Adam çığlıklar ile yardım ararken Tarık'ın muhtemelen kaçmış olabileceğini düşündüm.

"Bırak beni!" Adam yalvarırken kulaklarından birini kanatana kadar ısırdım. Sonra yüzüne tükürüp ayağa kalktığım sırada ayaklarım yerden havalanınca ne oluyor diyemeden Tarık'ın omzunda olduğumu anlamıştım.

Aşırı sakin bir tonda bir elimi çenemin altına destek yapıp konuşmaya başladım. "Sen de bunu iyice alışkanlık haline getirdin bakıyorum?"

"Sen de et yemeyip insan yemeye başlamışsın bakıyorum?"

"Evet," dedim ironi saçan sesimle. "Yamtamtaryenim ben. Et yemeyip böyle beynini kullanamayan insanları yiyorum. Seni de birazdan sırtından yemeye başlarım merak etme."

Güldü. Arabasının yanına geldiğimizdeyse durdu. "Ben sana fazla tatlı gelirim."

"Bakalım tadın nasılmış?" Deyip sinirle sırtını ısırdım. Beni acıyla yere bıraktığında ben sanki bir şey yemişim de dudaklarımı temizliyormuşum gibi dilimi dudaklarımda gezdirip gülümsedim. Tarık iki eli de sırtında tam ısırdığım yeri ovalamaya çalışıyorken bana bakıyordu. Bense yaptığım şeyden oldukça memnundum.

"Aşılarım tam," dedim sinirle. "Hem tadın tuzun da yokmuş senin. Hani tatlıydın?"

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: 4 days ago ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

BİR TABAK ET!Where stories live. Discover now