"Yok olmaz öyle, annemi burada yalnız mı bırakayım?"

"Annem ne yalnızı ben buradayım ya! Sen Fidan'ı da al eve geç, biraz dinlen ben bir şey olursa sizi ararım."

Kardeşi, kendisinin haklı olduğunu düşündüğünden annesinin koluna girerek onu oturduğu yerden kaldırdı. Keriman annesi avuç içleriyle kendi kolunu sıvazlayarak yerinden kalkarken gözlerinin içine bakmaya başladı. Burada söylemek istemediği şeyleri gözleri ile anlatmak isterken Rojbin onu anladığını belirtmek istercesine annesine tebessüm etti.

Bu olanlarda kendisinin bir sucu olmadığını söylemeye çalışıyordu. Rojbin, onu anlamıştı anlamasına ama biliyordu ki bütün bu olanlar onun suçuydu. Fidan'ın bir koluna girdiği annesinin bir diğer koluna da Nalan teyze girerken aheste bir şekilde çıkışa doğru yürümeye başladılar.

"Onları eve bırakıp yanına geleceğim."

"Buna gerek yok yüzbaşı!"

"Gerek olmasaydı gelmezdim avukat."

"Kendi başıma halledebilirim."

"Bundan nefret ediyorum!"

"Anlayamadım?"

Rojbin, yeniden çakıllı yollardan yürümeye başlayan adama tuhaf bakışlarından birini atarken, yüzbaşıyı hiç bir zaman tam olarak anlayamayacağını düşündü. Mesele şuan da neyde nefret ediyordu? Hayır biraz daha açık olsa yada kendisini anlatma zahmetine girse en fazla ne olurdu? Kendi içinde tüm bunlara bir cevap aramaktan yorulmuş bir halde yanında dikilen adama dönerken onun, kendisine veda ederek hastaneden ayrılışını izledi.

"Yakında anlarsın, hadi Allah'a emanet!"

Ve öylece gitmişti...

Rojbin, yüzbaşının gidişinin ardından göz devirirken yanına esmer güzeli bir hemşire yaklaştı. Babaannesinden bir haber vereceğini düşünen Rojbin, genç kadına dönerken onun hastaneyi çoktan terk eden yüzbaşının arkasından bakmayı sürdüğünü gördü.

Ama yok artık bu nasıl bir terbiyesizlikti. Tanımadığı bir adamın resmen sırtını dikizliyordu. Rojbin, genç hemşireye kendi varlığını hissettirmek istercesine öksürürken sonunda kendisini fark edebilmiş olmasına sevindi.

"Bir şey mi oldu hemşire hanım?"

"Ah şey, ben odanız hazır diyecektim, dinlenmek isterseniz diye!"

"Ne odası?"

"Alparslan bey sizin için bir oda ayarlamamı söylemişti."

Hemşirenin resmen tükürecek sarf ettiği sözler, Rojbin'in yanaklarını ısıtırken sadece kafasını sallamak ile yetindi. Yüzbaşı artık kendisine olan davranışlarını saklamak için bile uğraşmıyordu, açık ve oldukça net bir şekilde kendisi ile ilgilendiğini gözüne sokarcasına gösteriyordu.

Net adamdı vesselam! Bunu, ona bir kere bakan hemen anlardı lakin Rojbin için bunlar çok fazlaydı. Düşünüp duruduğu şeylerin gerçek olması, ilk defa kendi çalıp, kendi oynamak istedi.

Kafasını iki yana doğru sallayıp hayal aleminde ki baloncukları dağıtan Rojbin, soluğu hastanenin lavabolarında aldı. İçerinin boş olmasını fırsat bilerek yüzüne sert bir şekilde su vururken lavabo taşlarına tutunarak aynada ki aksini izledi.

Rojbin, kendisinin öyle çok da güzel olmadığını biliyordu, onu özel kalabilecek bir tarafı da yoktu. Ortalama bir güzelliğe sahipti işte ama yüzbaşı, o çok başkaydı. Allah sahibine bağışlasındı ama bir erkek olarak çok güzeldi. Biçimli yüz hatları, uzaktan bile yumuşak olduğu belli olan her daim özenli saçları hele ki bir askere göre oldukça heybetli duran vücudu uzun boyuyla da harmanlanınca harika bir resim çıkıyordu ortaya.

DENİZ SUBAYIM Dove le storie prendono vita. Scoprilo ora