beş- şeker prens ve tuz kral

1.8K 161 448
                                    




teoman-bana öyle bakma


19

''Seni nefes bile almadan seviyorum.''

Sesi bu yaştaki bir adama göre fazla paslanmış, 21'lik yorgun, erken yorulmuş ama geç sevilmiş biri. ''Nefes bile almadan, çünkü nefes alırsam, eğer seni gerçeğe dökersem, kirleniriz diye korkuyorum.''

Bir şey söylemedim. Bileğimi öptü.

Ben en çok onu kurtarmak istedim ama kurtaramadım.

''Biraz benimle uyu.'' dedi, her zaman bir gülle gibi ağır sırtını dik tutarken o sabah kucağımda yükünü verdi, kambur sırtını iyice büktü, bir çocuk gibi, daha önce hiç olamadığı bir çocuk gibi kıvrıldı, kollarım arasına girdiğinde derin bir nefes verdi.

Elinde beş çiçekten bir demet papatya, üstü bıçak yarası elinde tutarken tepede kış güneşi var, var ama ısıtmıyor. Elleri kemikli, nehir gibi akan yeşil damarlarını izliyorum, bu yeşil cümbüşün içinde dikkatimi tek bir şey çekiyor, bir güvercin. Kanatları kırık ama yine de uçuyor. Güvercin gagasında bir pranga taşıyor, halkası bileğine bağlı. ''Güvercin özgürlüğü temsil eder biliyorsun değil mi? Ama bak, ağzında kendi zincirini taşıyor.'' verdiği nefesle yakıyor tenimi ve onunla aynı hızda ben de küle dönüyorum, ''İnsan kendi esaretini kendisi yaratır. Uçmak ya da sürünmek. Bunlar bizim elimizde, senin elinde.'' sesi kulağımdan önce göğsüme çarpıyor, bana o kadar kaynamaya çalışıyor ki dudakları göğsüme değiyor konuşurken, sanki kaburgamdan içeri geçmek istermiş gibi bastırıyor kendini, ''Sana uçmak çok yakışacak.'' çatlamış dudakları göğsümden çıkıp çeneme değdiğinde zımpara gibi yırtıyor derimi, ''Yixing, unutma, sen icarus'sun.''

27

Kim junmyeon karadan da kara, kapkara, tıpkı bir kara delik gibi içine çeken talihiyle tanıştığında yaşı henüz yirmiden küçük, on beşten fazla, içindeki büyük güneşle daha tanışmadığı için de üşüyen cayır cayır bir oğlandı. Henüz yüzme bilmeyen, boğulmaktan korkan, ama kara üzerinde yürürken de boğulduğundan habersiz olan kim junmyeon belli bir yaşa kadar kendini şanslı sayan biriydi. Çünkü sınırının cebindeki para kadar, sahip olduğu yatlar arabalar kadar olduğunu düşündüğünden daha doğrusu bu şekilde şımartıldığından kendini bir prens sanacak kadar uzamıştı boynu. Uzayan boynunun kırılmasıyla enkaz altında kalması ve hala da kurtulmuş sayılmaması prens kim junmyeon'un kırılma noktası, sert virajı ya da ani freni, kısaca oturduğu buluttan yere çakılmasıydı. On sekiz yaşına kadar içinde bulunduğu imparatorlukta aslında nasıl yalnız, küskün, yoksul, ve ne yazık ki sönük olduğunu öğrenmesi hayatında ilk kez gördüğü bir çingenenin dudaklarından döküldü. Ah çocuk dedi, daha önce hiç bu kadar parlak bir ölü görmemiştim.

Yol kenarında kıpkırmızı karanfiller ve kokusuz papatyalar satan çingene kadın oturduğu kaldırımdan kolunu uzatıp kim junmyeon'un beyaz bileklerini kavradığında doğrudan gözlerine baktı, junmyeon hayatında ilk kez gördüğü çiçekçi bir kadının kocaman olmuş gözbebekleriyle kendisine bakmasından son derece rahatsız olup kıpırdansa da bünyesinden asla atamadığı kibarlığı yüzünden kaçamamış, kadının yüzüne bakmaya devam etmiş, bir raddeden sonra kendisi de gözlerini çekemeyecek kadar anlamsız bir kalp kırıklığıyla dolduğunda bundan ödü kopmuş, kalbi boğazında atmaya başlamış, derin bir nefes çektiğinde bileğini bırakan kadın tozlu kaldırımda kenara kayarak oğlana oturacak yer açarken junmyeon koşulsuz şekilde tanımadığı bu kadının yanına oturmuştu. Kadın da tam o an dillendirmişti junmyeon'un kırılma noktasını, ''Ah çocuk, daha önce hiç bu kadar parlak bir ölü görmemiştim.''

dünyanın en sert 15'lik delikanlısı // sulayHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin