10

1.9K 102 21
                                    



X

Saat henüz dörttü. Konservatuvarın önüne gelince ne yapacağını şaşırdı. Kati olarak ne bir zaman, ne de bir yer tayin etmiş değillerdi. Kapının önünde mi bekleyecekti, içeri girip soracak mıydı? Ne zaman? Dersler bitince mi? Dersler ne zaman bitiyordu?..

 
"Hep böyle küçük şeyler yüzünden üzülürüm" diyerek kendi kendine söylenmek itiyadını ele aldı: "Bayağı bir randevu alır gibi, falan saatte falan yerde buluşalım, demeye dilim varmadı. Şimdi burada garip garip bekliyor ve içeri girip çıkanlara eğlence oluyorum. Halbuki insan yalnız esas meseleleri halletmek için kafasını yormalı ve teferruat kendiliğinden iyi bir şekilde halledilmelidir. Hayatta mantık olsa böyle olur. Acaba dünyada benim kadar manasız şeyler düşünen var mıdır? Bir de utanmadan akıllı geçiniyoruz!"

 
İçeri girmeye karar verdi. Merdiveni çıktıktan sonra oldukça geniş bir koridor geliyordu. Kulağına muhtelif aletlerin sesi çarptı. Kadınlı erkekli gruplar, ellerinde keman kutuları ve notalarla çıkıyorlardı. Ömer bunlardan birine yaklaşarak:

 
"Talebeden Macide hanımı arıyorum. Nerede bulunduğunu kime sorayım?" dedi.

 
Kızlar birbirlerine anlayışlı bir gülüşle baktılar. "Hangi Macide?" diye sordular ve uzun uzadıya tarif ettirip izahat aldıktan sonra tanımadıklarını söylediler ve uzaklaştılar. Ömer oralarda bir hademe aramaya koyuldu, fakat bu sırada arkasındaki odalardan birinin kapısı açıldı ve o, ensesinden biri çekiyormuş gibi geriye döndü. Genç kız çabuk adımlarla yanına kadar geldi ve:

 
"Buralara mı çıktınız? Çok aradınız mı? Sesinizi benzettim; galiba beni soruyordunuz!" dedi.

 
Ömer onun gözlerinin içine baktı. Nereden bulduğunu bilmediği bir cesaretle ve hiç tereddüt etmeden sordu:

"Beni bekliyordunuz değil mi?"

Genç kız onun bakışına bir müddet mukabele ettikten sonra dalgın bir tavırla başını salladı:

 
"Evet!.."

 
Elini Ömer'e uzattı. Bir müddet böyle durdular. İkisinin de avuçları buz gibiydi. İkisinin ağzından aynı zamanda:

 
"Gidelim!" kelimesi çıktı.

 
Merdivene doğru yürüdüler. Macide, Ömer'in kolunu aynen sabahleyin tuttuğu yerden yakalamıştı. Bir basamak geride kaldığı halde onu bırakmıyordu. Sokakta bir müddet konuşmadan yürüdüler. Ömer sabahki manasız sükûtun başlamasından korkarak mırıldandı.

 
"Size bir şeyler söyleyecektim!"

 
"Evet!"

 
Pek de cesaret vermeyen gözlerle Ömer'e baktı. Delikanlının kumral saçları büsbütün alnına dökülerek gözlüğünün kenarlarına dokunuyordu. Bu haliyle küçük bir çocuk kadar şirin ve manalıydı. Gözlüğünün kirli camları arkasında derine kaçmış gibi duran küçük gözleri hiç kımıldamıyordu. Macide başını çevirerek tekrarladı:

 
"Evet..."

 
Ömer bir an tereddüt ettikten sonra:

 
"Dün sabah ben vapurda sizin yanınıza gelirken teyzemi görmemiştim!.." dedi.

Macide gözlerini buruşturarak ona baktı. Ne demek istediğini anlamamıştı. Ömer sordu:

 
"Size hepsini anlatayım mı? Hepsi dediğime bakmayın... Pek uzun değil. Yalnız muhakkak söylemek istiyorum. Hem şimdi... Başka zamana bırakırsam bu cesareti bulamayacağımdan korkuyorum. Niçin bu tereddüdü uzatayım? Siz açık bir insana benziyorsunuz. Benimle oynamayacağınızdan eminim... İçimde beni şu anda anlayacağınıza dair bir his var... Sözlerim ne kadar çocukça, ne kadar alelade olursa olsun, alelade şeyler kastetmediğimi sezeceksiniz..."

İçimizdeki ŞeytanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin