Fidan'ın laptopunu odasından kaptığı gibi yeniden salona geçen Rojbin, kendine rahat bir yer bulup diz üstü bilgisayarını açtı. Dizlerinin üzerinde yer edinmiş bilgisayarın ekranına boş boş bakarken şu yaşına kadar ilk kez özgeçmişini yazdığının da farkında varmıştı. Bundan önce milyondan fazla özgeçmiş formu okumuş ve nelerin yeterlilik için gerekli olduğunu en ince ayrıntısına kadar öğrenmişti ama sıra kendi için bir özgeçmiş yazmaya gelince tıkanıp kalmıştı.

Ne yapmalıydı?

Aradan geçen bir saatin ardından, Rojbin tatmin bir şekilde ekranda ki formu ile bakışmaya başladı. Belki yüzlerce kez silip silip yeniden yazmıştı ama bu son yazdığı kelimenin tam anlamıyla mükemmel olmuştu. Eğer kendi önüne böyle bir özgeçmiş formu gelmiş olsaydı kusur bulabileceği tek şey fazla bir şirket tecrübesi olmayışı olurdu onun dışında yaptığı işler ve isminin geçtiği projeler göz dolduracak nitelikteydi.

Netice de kendisi Türkiye'nin en iyi otomotiv şirketlerinden biri olan TLC holdingin genel yöneticisiydi, gerek aile işi gerek ona kalan baba parası densindi. Rojbin, kendini ve yaptığı işleri biliyordu. Bu pozisyona havadan düşmemişti bileğinin hakkıyla kazıya kazıya gelmişti ve şimdide aynı şekilde sıfırdan yükselebilirdi. Kendini olan güveniyle, Allah'ın da izniyle her şeye sıfırdan başlayabilirdi.

Özgeçmişini yazdığı sayfayı belleğine atan Rojbin vakit kaybetmeden üzerine rahat bir şeyler giyip evden çıkmıştı bile. İlk işi bir internet cafe bulup özgeçmişini çıkartmak olacaktı. Aslında yeni çağa ayak uydurup bunları mail üzerinden de yapabilirdi ama Rojbin bu çağa göre fazla geri kafalıydı, o yüzyüze olan bir görüşmenin daha etkili olabileceğinin kanaatindeydi ve bu yüzden özgeçmiş formunu çıkartıp bizzat kendisi götürecekti.

Soğuk havalardan oldu olası nefret eden Rojbin, elinde minik belleği ile sokak ortasında öylece dikilmiş etrafına bakınıyordu. Nereye gitmesi gerektiğini bilmiyordu ki gitsin, yardım alması gerektiğin bilincinde Nalan teyzelerin eviyle bakışırken bir kez daha kapıları çalıp çalamayacağını düşündü. Zavallı kadının başına bela olduğunu düşünen Rojbin, tam bu fikrinden vazgeçip ana caddeye çıkacakken elinde çöp poşetiyle kendisine doğru gelen Nalan teyzeyle göz göze geldi ve selam vermek durumunda kaldı.

"Selamunaleyküm, Nalan teyze."

"Aleykümselam kızım, nasılsın?"

"Elhamdülillah iyiyim, sen nasılsın?"

"İyiyim çok şükür, uğraşıp duruyorum. Evde boyum kadar kızım var ama çöp atmak yine bana kalıyor. Kafasını telefondan kaldırdığı yok ki, oğlan desen o da işinde gücünde."

"Gençlik işte Nalan teyzem hepimiz öyleyiz. Bu arada sabah Alparslan yüzbaşı, Fidan'ı da kendiyle götürmüş. Allah razı olsun sizden."

"Ne demek kızım artık sizde bu mahallenin çocukları sayılırsınız. Burada herkes birbirini sever, sayar, kollar."

"Öyle, Allah razı olsun."

Gerçekten de burası çok misafirperver bir kasabaydı. Geldikleri günden bu yana her gün kapılarını bir başkası çalar ihtiyaçları var mı yok mu diye sorardı. Bir de oldukça güvenli bir mahalleydi, hem nasıl olmasın ki! Evlerinin çaprazında Alparslan yüzbaşı ve babası binbaşı Kemal amca oturuyordu, bir diğer tarafında Selim üsteğmen ve eşinin evleri vardı. Hemen sol tarafta ki evde ise Murat teğmen ve ailesi oturuyordu. Rojbin bu mahalleye girecek hırsızın aklına şaşardı.

"Aslında bende sana bir şey soracaktım Nalan teyze. Buralarda çıktı alabileceğim bir internet cafe varmıdır?"

"Var kızım olmaz mı ama çok uzak. Bizim Alparslan'ın odasında o çıktı zımbırtısından var gel orada hallet işini."

DENİZ SUBAYIM Where stories live. Discover now