Skylar'ın konuştuğunu duyunca düşüncelerimin (daha doğrusu libidomun) gittiği yönü farkedip frene bastım. Skylar gözlerini yırtık kot pantalonuna diktiğinden dolayı onu dinlemediğimi anlamadan konuşmasına devam etti. "...Hiç bu kadar korktuğumu hatırlamıyorum. Sen orada öylece yatarken hissettiğim korkuyu tarif edemem. Seni kaybedeceğim diye aklım çıkmıştı".

Kot pantalonuna düşen gözyaşı damlasının sesini duyunca "Gel buraya" diyerek onu kendime çektim ve öptüm. Şu anlık öyle görünmese de bir hata yaptığımı farkettim. Vampir kanının etkisinde olduğunu bir anlığına unutmuştum. Skylar bir saniyeliğine şaşkınlıktan kaskatı kesildikten sonra kollarını boynuma doladı ve karşılık vermeye başladı. Kendimi zorla ondan kopardım ve hareket etmemesi için onu zorla yatağa bastırdıktan sonra ondan çok kendime "Hayır!" Dedim.

Vampir kanının etkisiyle güçlenmiş olan kuvvetini kullanarak beni üzerinden atmaya çalışırken "Delinin tekisin! Neden izin vermiyorsun?" Diye bağırdı. Delilikten öteydi yaptığım şey. Bütün kaslarıma kasmış, kendime karşı koymaya çalışıyordum ve bu tüm irademe mal oluyordu. Skylar'da yardımcı olacağına daha beter karşı koyuyordu. Sanırım fazla vampir kanı vermiştik çünkü başarılı olmak üzereydi. Kollarını başının üstünde sabitleyip, bacaklarını bacaklarımla kıstırdıktan sonra "Vampir kanı en güçlü uyuşturucudan bile kat kat daha güçlüdür. Mantığını gölgelediği için böyle davranıyorsun ve inan bana eğer sana, ikimize izin verirsem sabah hissettiğin tek şey pişmanlık olacak" dedim. Kendime de hatırlatıyordum bu sözleri. Gerçi Skylar benden nefret etmez sadece kendini suçlardı. Sorunda buydu zaten: beni suçlamasını kaldırabilirdim ama kendini suçlaması...hayatta olmaz. 

Skylar nasıl yaptıysa kollarını kurtardı ve beni odanın ta karşı duvarına fırlattı. Duvara çarptığımda acıyla inlesem de sırtımdaki kırıklar iyileşir iyileşmez ayağa kalktım. Sağ kürek kemiğim fena kırılmıştı, en az üç yerinden. Üstümdeki tozları silkelerken çoktan ayağa kalkmış ve şaşkın bir halde bir bana bir duvara bakan Skylar'a ters bir bakış attım. "Çok özür dilerim" dedi Skylar "Olsa olsa yataktan düşersin sanıyordum." 

Kendine geldiğine dua ederek Skylar'ın yanına gittim. Gözlerinde arzudan çok öfke vardı ve bunu yansıtmak üzereydi. Skylar tam tahmin ettiğim gibi işaret parmağını bana uzattı ve "Hepsi senin suçun! Eğer sen beni öpmeseydin bunların hiçbiri gerçekleşmezdi" dedi. Öfkesinin muazzam olduğunu bildiğimden huyuna gittim "Seni suçladığım falan yok" dedim ve oturmak için yatağa yönelecekken kırık olduğunu görüp vaz geçtim. 

Skylar baktığım yere bakıp yatağın durumunu görünce "Vampir olmak böyle bir şey mi?" Diye sordu. Kendi gücüne hala şaşırdığı belliydi. Omuzlarımı silktim ve "Hemen hemen. Şu an yeniyetme bir vampir gibisin diyelim" dedim. Sırıttı ve "Seni üzerimden attım ama" dedi. Sahte bir gücenmişlikle "Güçten düştüğümü mü ima ediyorsun? Boşluğuma denk geldi o kadar" dedim ödül olarak bir kahkaha kazandım. 

Işıl ışıl gülümsemesi gözlerine de yansımıştı. Dayanamadım ve onu kendime çekip bir kez daha öptüm. Tadının güneş ışığına benzediğini söyleyebilirdim; Sıcak ve saf. Ellerimi saçlarına daldırdım ve onu daha da yakınıma çektim. Ne kadar yakın olduğum fark etmiyordu. Ne kadar yakın olursam olayım yeterli gelmeyeceğinden emindim. 

Geri çekildim ve yüzümü Skylar'ın boynuna gömdüm. Ballı yasemin kokusu tüm duyularıma hakimdi şu an. Skylar bana sarıldı ve "Sanırım seni bir daha asla yanımdan ayırmayacağım, hep gözümün önünde olacaksın. Bu, iyi olup olmadığını merak ederek delirmekten iyidir" dedi fısıldayarak. Sesinde, kendi söylediklerine şaşırmış gibi bir ton vardı. Aşk sarhoşu olmuş kalbimin sesini dinledim ve aramızdaki inkar edilemez büyünün bozulmasından korkarcasına "Seni seviyorum. Hatta senin için deliriyorum. İlk gördüğüm günden beri" dedim.

Anında kendini geri çekti ve ardına kadar açılmış gözleriyle "Ne?!" Diyebildi sadece. Zaten hassas olan büyünün bozulmasına hayıflandım ve tam  konuşacakken çalan telefonun sesiyle irkildim. Telefonumu cebimden çıkardım ve zamanlamaya söverek açtım. Önemli bir şey olabilirdi. Jackson'ın "Hemen hoparlöre ver. O Beyaz Ölüm dediğin kaltakla konuşmak istiyorum" diyen sesini duyduğumda tüm bedenim öfkeden kaskatı kesildi. Skylar'ın alev saçan bakışları Jackson'ı gayet net duyduğunu ele veriyordu. 

Skylar telefonu elimden kaptı ve "Ne istiyorsun?! Ölen otuz vampirin için boş tehditler savuracaksan vaktim yok!" Diye tısladı. Vücudunun her zerresinden yayılan öfkeyi neredeyse görebiliyordum. Jackson boğuk bir sesle kıkırdadı ve "Ah tatlım inan tehdidim boş değil. Sana bir tavsiyem var; Git ve annenin durumuna bir bak, sana ihtiyacı var" dedikten sonra telefonu kapattı. Skylar telefonu elinden düşürdü ve "Maria!" dedi. Sesinde ki çaresizlik ve korku barizdi. 

Koluna yapıştım ve "Arabaya!" Diyerek onu yönlendirdim. Peşimden koşarak arabaya bindi ve yaş içinde ki gözlerini silip dua ediyormuş gibi kendi kendine mırıldanmaya başladı. Sürekli olarak "Lütfen" diyordu. Kucağında kenetlediği ellerini tuttum ve boş bir güven vermek için sıktım. Arabayı ne kadar hızlı sürersem süreyim çok geç olduğunu biliyordum. Jackson işini yarım bırakmazdı. Oraya zamanında varamayacağımızı, hatta Maria'nın çoktan ölmüş olabileceğini biliyordum.

1264 kelime. 

Beyaz ÖlümHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin