SONBAHAR

114 8 2
                                    

Toprağın yağmurdan sonraki kokusunda vardı hüzün, toprak güzel kokardı elbet; sevdiklerimizi gömerdik en başta, bir bitkiyi büyüten toprak su vermiyorlar diye bir çiçeği soldura bilirdi. Böyle düşünürdü adam.
Toprağı severdi ama kızgındı ona. Konuşurdu, göz yaşlarını serperek, bir çiçeği büyütmesine izin verirdi ama göz yaşlarını akıtmasana sebep olduğu için, kırgındı bir nebze. Hiç dile getirmezdi lakin kızdırmak, kırmak istemezdi toprağı. Kafasını kaldırdı toprak kadar gökyüzünü de solumak istedi adam ama olmadı. Henüz hazır değildi.

Sabah erkenden kalkmıştı genç adam. Rüyaları ve ardından gelen kabuslar çökmüştü yine yüzüne. Saatine baktı sevdiğine gitmek için uzun bir süresi vardı, rahat bir şeyler giyip biraz nefes almak istedi. Sevdiğine gitmeden önce arınmalıydı karanlıklarından, uykusuzluğundan.

Sonbaharın ortasında usul usul gece serpiştirilmiş yağmurun izleri, toprakların devasa kokusunu sabitlemişti yine gök yüzüne. " Bu kokuya aşığım" dedi adam, sonra duraksadı. Aşık olduğu kokusumuydu? Yoksa ondan birşeyleri taşıdığı için mi böylesine seviyordu bu bağımlısı olduğu kokuyu? Bilmiyordu. Her gün, her ay, her sene, hatta her saniye bunu düşünürdü ama uzun zamandır cevapsızdı bu bilinmezliğe.

Bir kez daha çekti havayı içine "Fulya" dedi birden. Gözlerini kapattı bir kez daha soludu "Fulyam" dedi tekrar. Gözünü açtı ve saatine baktı, zaman daralıyordu. Hızla geldiği yolu geri döndü, yol üzerinde durup sevdiği kadının sevdiği çiçekleri almayı unutmadı.

Evinin ruhsuz, karanlık kapısını açıp içeri girdi. Bu ev artık onu boğuyordu. Böyle olmaması gerek burası onun eviydi, sadece onun değil, sevdiği kadında bu evdeydi, onunlaydı, hissediyordu. Neden böyle olmuştu? Söz vermişti ona. Asla bu evden bunalmıycak ve kaçmıycaktı. Bi an kafasını salladı kendine gelmek istedi. Olmuyordu ama olduğuna inandırmak istedi kendini.

Kısa sürede duş aldı. Özenerek giyindi ve aldığı çiçeklere göz attı. Canlı ve güzellerdi. O çiçekleri sevdiği kadının hoşuna gittiği için almıştı. Ama adam için dünyanın en güzel çiçeği Fulyay dı. Tekrar gözlerini kapattı ve derin bir iç çekerek "Fulyam" dedi.

Buluşmalarına yarım saat olmasına rağmen evden çıktı adam.Uzun zamandır çok az yemek yiyor hatta kahvaltı hiç yapmıyordu. Sahile doğru yürürken çiçeklere takıldı gözleri. "Güzelsiniz" dedi, derin bir iç çektikten sonra "fakat Fulyam'a ihanet edemem."

Adam küçük yaşlarda bir teyzeden dinlemişti Fulya çiçeğinin hikayesini çok etkilenmişti. Ama unutkandı, unuturdu. Hikayeyi hatırlıyor ama ismini hiç bir zaman çıkaramazdı adam.

Uzun yıllar sonra işte tam bu ayak bastığı yerde sahilin önünde bir kadına takılmıştı gözleri. Kadın yavaş adımlarla geldi ve geçti adamın yanından. O sırada Fulya dedi adam o gün gelmişti, o hikayesinden etkilendiği çiçeğin, adı aklına. Bu durum aklına gelince, ağladığını farketti bir an adam. Şaşırdı kendine birazda ürktü kendinden. "Delirdim" dedim çiçeklere.

Sahile uzunca bir göz attı, yine yoktu tabiki, erken gelmişti adam, sevdiğini beklemeyi seviyordu. Buluşma saatine on dakka kala gelmişti, ama sevdiğinin gelmesini beklerken iki saati daha atlatmıştı. Elindeki çiçeklere baktı hala canlıydılar ama hüzün vardı. Biran için kızdı kendine ne diye almıştı bu çiçekleri? Daha sabah toprağa kızmıştı bu yüzden. Su vermiyoruz diye çiçeğin suçu neydide solduruyordu onu? Şimdi kendisi yapmıştı. Kopartılmış bir çiçeği, başka bir çiçeğe almıştı. Fulya'yı mutlu etmek için başka bir can feda etmişti. "Fulya'm" dedi. "Naptın sen bana böyle?" "Senin uğruna delirdim zaten, katil ediceksin bir de beni."

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Sep 01, 2019 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

FULYAWhere stories live. Discover now