Hayal Ettiğim Yalnızlık

En başından başla
                                    

Kendi başıma biriyim ben. Ailem, akrabam, arkadaşım, kedim yok. Hiçbir zaman da olmadı. Yalnızlık içine doğup hayat boyu her şeyi tek başına tecrübe etmek zorunda kalmış bir çocuk, bir genç kız ve kadın oldum. İlk ikisinde bu kadar zorlanmamıştım, ama yalnız bir kadın olmak çok ağır geldi. Ağır geliyor. Belki de bu yüzden bu yükü sırtımdan alabilecek bir omuza bu denli sarılmıştım. Bilseydim kimseye yükümü vermezdim, taşıyamayacaksam da bıraksaydım taşıyamasaydım keşke. Şimdi yıkılmadım mı sanki?

19 yaşındaydım. Hayatı boyunca kendi sorumluluklarını üstlenmiş, hayatla savaşını da barışını da yalnız başına vermiş birisi olarak; kendime o kadar dönüktüm ki; benden başka herkesin dünyasına da bir o kadar yabancıydım. O çıkıp beni kendi dünyasına almak istediğinde uyandım hayata. 19 yaş size geç gelebilir; ama bana erkendi. Hikayenin bundan sonrası bilen bana erken, bilmeyen size geçti...

Hayalimdeki adam ''o'' değildi. Hayalimde bir adam vardı ama adı üzerinde hayal ettiğim adamı gerçekte neden arayayım? Gerçekte bulacaksam, neden hayal edeyim? 19 yaşında dahi, hayal ettiğim onca şeyin gerçek olmayacağını bilecek kadar gerçekteydim. O geldi, hayalimden değil; gerçeğime geldi... çalıştığım yere. Her gün geldi. Üniversiteme yakın bir kafede yarı zamanlı garsonluk yapıyordum. Çok iyi burslarım vardı aslında, paraya ihtiyacım yoktu. Ama kafamı meşgul etmeye ihtiyacım vardı. Çalışmak, para kazandırmaktan daha fazla meşgul eder sizi. Meşgul olmak için değil, para kazanmak için çalışırsın ama o sana daha çok ''meşgul olmayı'' verir. Hayat gibi. Beklediklerimizle alabildiklerimiz arasındaki bu farktır aslında bizi mutsuz eden. Her beklediğimi alabilseydim, zaten size anlatacak bir hikayem de olmazdı. O da beklediğimi veremedi. 

Benden çok büyüktü. Benim için bunun bir önemi yoktu. Öyleyse, neden ''o''nunla ilgili size ilk söyledim şey yaşıydı? Önemsiz dediğimiz onca şey gerçekten öyle mi? Önemli dediklerimiz de gerçekten o kadar önemli mi? Bu yaş farkı, belki size benim gibi anne babasız büyümüş bir çocuğun pek çok açlığını doyurabilecek olduğunu düşündürtmüştür. Ancak, hayatımda hiç sahibi olmadığım bu ebeveynlik konusunda nasıl aç olabilirdim ki? Hayatında hiç ekmek yememiş bir insanın, canının ekmek çekmesi gibi bir şey bu. Hayatında ilk defa ekmek yiyen bir insanın düşünebileceği yegane şey onu sevip sevmeyeceği ve bir daha ondan yemek isteyip istemeyeceğidir. O'nunla birlikteliğimizin başladığında da aynılarını düşünmüştüm aslında. Evet, onu bir daha görmek istedim. Bir daha dokunmak, bir kez daha sesini duymak istedim. Sevgi, aşktan da öte hayatımda kurduğum ilk ilişki o'nunlaydı. İnsanlığın medeniyetle çatışması gibi çatıştım onunla. Kendisiyle de değil aslında, ilişkinin kendisiyle. Hayatımda ilk defa birisiyle aramda bir bağ kurmuştum. 19 sene boyunca hayatının tüm iplerini yalnızca kendi elinde tutmuş birisi olarak, bu teslimiyetin bende yarattığı etkiyi tahmin bile edemezsiniz...

İşin en kötü yanı da, o gittikten sonra ipleri yeniden toplamamım imkansız olmasıydı... Şimdi her yerime  dolandılar, düğümler içerisindeyim. Hangisi birbirine nerede geçmiş, onu bile bilmiyorum. Elimi, kolumu, bacağımı, kalbimi kasıyor bu düğümler. Ama tek acım bu değil. Acının tanımına giriyorsa bu hisler, acı kelimesini dilinden düşürmeyenler kafayı yemiş olmalı. Bu denli kudretli bir hissin , bahsi bu kadar kolay edilir mi? 

Artık biliyorsunuz. O gitti. Artık şunu da biliyorsunuz; arkasında bir enkaz bırakıp gitti. Ayakta duran onca şey varken, bir enkazla kim ilgilenir ki? Söylemiştim size bu bir devrim diye. Devirdi gitti beni. 

Peki nereye gitti? Neden gitti? O kadar mı gidilesiydi? Hayır. Gitmeler aslında en gidilmeyecek anda olur. Öyle vazgeçilmez bir yolda olduğunu anlar ki insan, bilir devam ederse dönüşü olmayacağını. İşte bu hiç ''dönememe'' korkusu ölüm gibidir. Döneceğimize inansak da, bunun olmama ihtimali bile çıldırmamıza yeter. O da çıldırdı. Ve gitti. 

Hayal Ettiğim YalnızlıkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin