Hayal Ettiğim Yalnızlık

6 0 0
                                    

Çok üstüme geliyorlardı... Yol da bitmiyordu zaten. Kaçmak için bunca gitme çabalarına rağmen, gidemiyordum... Tam kesip atmak isterken, akacak kandan korkmak benimki... Zaten tüm meselem de bu ''korkuydu.'' Bir an bile yüzleşip, haykırabilseydim; belki de olmayacaktı tüm bunlar, olmayacak olanlar olacaktı... Her şeyi böylesine alt üst edebilmek mümkün olsa keşke... Sahi bir şeyi nasıl ''mümkün'' kılabiliriz? Cevabını bilmediğim o kadar çok soru var ki... Cevabını bildiklerimle biraz bile kesişse, mutluluk belki de ''mümkün'' olabilir. Ama bu kadar bilinmeyenle adım atamıyorum, boğuluyorum... İnsan nefessiz kaldığında, nefes yerine ne alabilir ki? Böylesine çaresizken ben, nasıl oluyor da mutluluktan bahsedebiliyorlar? Bahsediyorlar, çünkü mutlular; çünkü düşünmüyorlar. Her günü birbirinin aynısı geçen insanlar bu hayatı, ona verdiklerini, ondan aldıklarını sorgulamıyorlar ki... Öylece kabullenmekle gelecekse mutluluk, benim için ''mümkün'' değil işte. Sorgulamamak, gözü kapalı inanmak, en kötüsü de düşünmemek beni nasıl ''ben'' yapar? İnsan kendi olabilmek için, kendini tanıyabilmek için soru sormaz mı? Yeni tanıştığın insana bile onlarca soru sorarken, kendine mi sormayacaksın?

İşte tam da böyle bakınca hayata, bunca güçlüğü kendime ben mi yarattım yoksa bu güçlükler mi beni böyle yaptı bilmiyorum. Yine başladım. Bu bilinmeyenlerin bir sonu yok ne yazık ki... Kabullensem diyorum mesela, tüm bu olanları, o'nun gidişini, bende açtığı yarayı, yıkılan inancımı. Faydası olur mu? Yaşadıklarım, başımdan geçen tüm olaylar değil mi? O gitti, ben kaldım. Ya da gitmedi, sadece kalmadı da. Kalmamak ile gitmek aynı şey midir? Hatta kalmamak bir şey midir, onu bile bilmiyorum. Belki de bir hiçti olan, o da hiçbir şey olmadığı için kalmadı. Ben o'nu gitti sandım, oysa gitmek bir şeydi. O hiçbir şey yapmadı ki...  Yapsa daha anlamlı olurdu. Ben de bir anlam yüklerdim ve konu orada kapanırdı. Anlam veremediği anda, insan neye tutunabilir? İşte ben bu yüzden bu kadar dalsız budaksız kaldım... Yıkıldım. Tükendim. Bittim. Sandım.

Bazen cam kenarında oturup esen hafif bir rüzgarın yarattığı etkiyi izlerim. Bu hafif rüzgar bile koca bir ağacın onlarca dalını, yüzlerce yaprağını oynatabilirken, o'nun gidişinin benim tüm hücrelerimde bu denli bir yıkım yaratması anlamsız olabilir miydi? Sonuçta doğa olmayan hiçbir şeyi, olmuş gibi göstermezdi.

Peki neden aynı yerde kalmadık? Bu ikimizin aynı yerde kalamamasının bir nedeni olmalı! Belki de durduğumuz yer yanlıştı. Sığamamıştık. Sığamadı. 

Bana iyi gelmeyen bunca olaydan sonra, kendimi yeniden keşfetmem gerekiyordu. İşte bu yüzden gidiyorum. Kendi dünyamda keşfedebileceğim onca kıta, okyanus var ki; bir de kuytu köşe kalabalıktan uzak koylar var. Hepsi de benim için yeni. Eskiden kaçarken, yeniye sarılmak çözüm olacak mı ki? Yeniyi heyecanla kucaklamadıktan sonra ''yeni'' ne ifade eder ki? Zaten kucağımda bu kadar eskinin yükü var ki; yeniyi nereye sığdıracağım... Geçmişte de böyle olduğu için mi sığmadı acaba? O'nun da mı eskilerle doluydu kucağı? Daha kendi geçmişin sana ağır gelirken, bir başkasınınkini nasıl sırtlayabilirsin ki? Birini sarıp sarmaladığında, aslında yalnızca o an'ını sarıp sarmalarsın. Yanılırsın; geçmişini de kucakladığını sanırsın ama bilmezsin o yükün seni götüremeyeceğini aslında... Bazen de kendi ağırlığımızdan pay ederiz ama bu da genelde bizden taşan kısım olur; fazlalıklardan kurtulmak ile geçmişine bir insanı ortak etmek ise asla aynı iki şey değildir.

Benim hikayemde kilometre taşları var. Devrim gibi. Bir şeyi devirdiği kesin. Benim hikayemle ne kadar ilgilenirsiniz bilmem. Ama ben anlatma kısmıyla epey ilgiliyim. Anlatmayı kendime de dert ediyorum, çünkü yaşadıklarımı dillendirmezsem; bir gün unutma ihtimalimden korkuyorum. Oysa geçmişin her anını hatırlamak varken; yalnızca bende bıraktığı izleri niçin hatırlayayım...

Hikayeme nereden başlasam diye düşünüyorum. Daha ismimi bile bilmiyorsunuz. Elize, ben. Her tanışma gibi ismimi söyleyerek başlamak istedim.  Ancak o'nunla tanışmamız böyle olmamıştı. İsimlerimizi söyleyip daha sıradan bir tanışma yaşasaydık, kim bilir belki de daha sıradan bir ilişkimiz olurdu... Bizde her şeyi alt üst eden o kadar olay var ki; kafam allak bullak. Onunla birlikte çok şey gitti benden, daha da kötüsü gidenler bir daha asla dönmeyecekler. Çünkü o dönmeyecek. Geleceği bilmek hiç bu kadar incitici olmamıştı. 

Hayal Ettiğim YalnızlıkWhere stories live. Discover now