17. Bölüm ❄️ Hissiz

Start from the beginning
                                    

"Sonunda uyandın." Yabancı olmayan sesle gözlerimi araladım. Seradaydım. Rengarenk bitkiler, temiz hava ve toprak kokusu mayıştırmıştı. Derin nefesler aralak yattığım soğuk toprak zeminden doğruldum. Sırtımda ağrılar vardı. Muhtemelen geçmeyen yara izlerimden kaynaklanıyordu. Buradaki avinlerin yaraları normal insana göre daha hızlı iyileşiyordu ancak benim yara izlerim sanılanınki kadar çabuk iyileşmemişti. Bunu farklı bir bedende olmama yoruyordum ancak daha başka şüphelerim de vardı.

"Neden geldin?" Elimi toprak zemine bastırarak güç aldım ve ayağa kalktım. Kendisi elinde sprey şişesiyle bitkileri ilaçlıyordu. Uzun boyu, yapılı vücudundan dolayı hangi bitkiyle ilgilendiğini göremiyorum. Yutkundum ve çevreye bakındım. Hiç kimse yoktu. Neden yoklardı? Dersin başlaması gerekmiyor muydu? Dersi kaçıracak kadar uyumuş olamazdım öyle değil mi?

Kollarımdaki toprakları elimle silkeledim ve Arın'ın bana dönen bakışlarına karşılık verdim. Hayır tekrar o büyüsünün etkisi altına girmeyecektim.

"Ufak bir ziyaret." Dalga geçercesine güldüm ve kollarımı göğsümde birleştirdim. Benden bir şey istiyordu.

"Sana istediğini vermeyeceğim." Kaşlarımı olabildiğince çatarak kararlı duruşumu sergiledim. Arın çarpık bir gülümsemeyle elindeki sprey şişesini kenara koydu ve bana doğru birkaç adım attı.

"Senden bir şey istediğimi nereden çıkardın?" Cevap vermeden öylece bana yaklaşmasını izledim. Ayakkabılarımızın burunları birbirine değene kadar aramızdaki mesafeler küçüldü. Mavi gözleri kısıldı gülümsemesiyle. Siyah saçlarını geriye atarak kaşlarını kaldırdı ve tekrardan söze girdi. "Anlaşma yapmak istiyordum."

"Yine de benden bir şey istiyorsun." Dudaklarını birbirine bastırdı ve gözlerini gözlerimden ayırdı. Haklı olduğumu belirten birkaç mırıltı çıkarmasıyla yerimde daha da sabit kaldım. Vücudum yay gibi gerilmiş, nefesim düzensizleşmişti. Arın'ın bu etkisinden nefret ettiğimi yüzüncü kez tekrarladım kendime.

"Zeki olduğunu biliyordum," Yüzünü yüzüme yaklaştırdığında istemsizce geriye adım attım. Şaşkınlıkla yüzüne baktığımda o ise sadece gülüyordu. Söylecek bir şey bulamamıştım, bana yaklaşması bu kadar germemeliydi beni. Belki de germeliydi. Arkasını döndü, işaret parmağını bir noktaya basmak istercesine havada hafifçe salladı. "Bu yüzden akıllı bir tercih yapacağını düşünüyorum Alçin."

Gerginlikle çıkış kapısını aradım. Vücudum kendisini kasamaya başlamıştı. En olmak istemediğim yerdeydim şimdi. Arın'ın yanında...

Bana doğru döndü ve elini havaya kaldırdı, parlak bir taş gözlerimin önüne serildi. Gözlerim istememsiz bir şekilde, iç güdüsel olarak taşa kilitlendi. O taşı nedenini bilmediğim duygularla istiyordum. İstiyordum çünkü Efruz ve Asır da istiyordu.

"Taşı istiyor musun?" Gözlerimi güçlükle kırmızı taştan çekerek Arın'ın cam gözlerine ulaştım. Taşın gerçek görüntüsü değildi, yanında taşıdığını sanmıyordum eğer onda olsaydı muhtemelen saklamış olurdu. Bana taşın kehanetini vermem için yalvaran oydu, taş onda olsaydı muhtemelen bunu benim gözüme sokmak yerine başka planlarını gerçekleştirirdi. Oysa onu Efruz ile beraber sanıyordum, taşı neden Efruz'a vermiyordu? Gözlerim tereddütle kısıldı, Arın'a cevap vermedim. Taşı bulmuş muydu emin de değildim, taşı bulması için kehanetleri ihtiyacı olduğunu sanıyordum.

Sıfıra DoğruWhere stories live. Discover now