.8 dakika 53 saniye.

115 10 2
                                    


"Bir , iki, üç..."

"Sakin ol abi sakin ol..."

Tam tamına 3 dakika 23 saniyedir olduğu yerden karşıya geçmek için bekliyordu ve ben onu izlerken çıldırmak üzereyim.

Olduğumuz geniş kaldırımın gerisinde ileri geri gidiyor bir taraftan sakinleşmek adına sayı sayıyorum.

"dört, beş, altı..."

Kırmızı montlu sarışın çocuğa gözüm takıldığından beri kaldırımı bir türlü terk edemedim.

Neden geçmiyordu ki karşıya? Bu kadar zor olan neydi?

Bir yandan buraya ışık koymayan belediyeye saydırırken bir yandan adımlarımı kaldırım taşlarının aralarına denk getirmemeye çalışıyor, üstüne üstlük tırnaklarımı yememek için çaba sarf ediyordum.

"yeme yeme... Geç artık karşıya kahrolası şey , geç!"

Saatime baktım 4 dakika 12 saniye olmuştu ve yaptığı şey vızır vızır geçen arabaları izlerken beni çıldırtmaktı.

Nefesim sıklaştı, tikim tutmak üzereydi ve ben çaresizce olduğum yere çakılı kaldım. Seslenip gitmesini söylemeyi çok istiyordum ama bu başkalarına müdahale demekti ve hastalığımın ileri safhalarını kapsıyordu.

"bir, iki, üç, d-dört, b-beş..."

Psikoloğumla yaptığımız seanslar sayesinde kendimi sayılardan yaptığım sığınağa atıp bu tür durumlarda kendimi rahatlatmaya alışmıştım ama bu da ayrı bir sorunu peşinden getiriyordu.

Sayılara olan bağımlılık.

Üstüne üstlük tam şu an şu saniye bir boka yaradığını da pek söyleyemezdim. Sığınağım üzerime çökmek üzereydi..

-birkaç dakika sonra-

"Iyykk ıyykkk öpme o tüylü şeyi ııyykk"

Al işte.

Kaldırımda yanına gelen turuncu tüylü kediyi kucağına alan kırmızı montlu tüm sınırlarımı aşmış, ve uzun zamandır ortaya çıkmak için mücadele veren tikimi ortalığa salmıştı.

Sağ kulağımı sağ omzuma hızla sürterken ağlamamak için dudaklarımı kemiriyordum. Yeniden saatime indirdim gözlerimi.

8 dakika 53 saniye.

Okula geç kalıyordum ama artık bunu umursayacak konumda değildim. Hastalığımdan, getirdiği takıntılardan ve bunlarla sürekli baş etmeye çalışmaktan o kadar yorulmuştum ki boğazımda düğümlenen yumrunun getirdiği hıçkırıklarımı tutamadım. Göz yaşlarım gözlerimden firar ederken çantamın içinden selpağımı çıkartmaya çalışıyordum.

Selpağı bulup kafamı kaldırdığımda kırmızı montlu çocuğun olduğu yerde olmadığını, turuncu kedinin bana yaklaştığını gördüm.

Kırmızı montlu sonunda caddeden karşıya geçmişti ve karşı kaldırımda koşarak uzaklaştığını gördüğümde olduğum yerde bakakaldım.

Öfkeyle tırnaklarımı avuçlarıma bastırdım ve geldiğim yöne geri dönerek adımlarımı hızlandırdım. Bu halde okula gidemezdim ayrıca okuldaki rehber öğretmenimiz bayan Lee'ye bunları anlatmam gerekiyordu. O çatlak kadın kendimle yaşadığım onca mücadeleye rağmen müdahale etmediğimi öğrense belki benimle gurur duyardı.

En azından ben öyle umuyordum.

Combination - Vminजहाँ कहानियाँ रहती हैं। अभी खोजें